4 Ekim 2008 Cumartesi

6 Kasım eylemi ve yaklaşımımız


Ülkemiz devrimci demokratik gençlik hareketi açısından geleneksel bir eylem günü olan 6 Kasım bu sene de akademik takvimin başlangıcında en önemli gündemimizdir.
12 Eylül karanlığının üniversiteler üzerinde hakimiyetini sağlayan ve pekiştiren YÖK, 27 yıllık kara tarihi boyunca üniversitelere bilimin, demokrasinin, özgürlüğün girişini engellemiş, muhalif-aydın bilim insanlarına çalışmalarını sürdürebilecek imkan ve katkı sağlamamış, bilimsel çalışma adı altında hurafeleri ve gerici düşünceleri desteklemiş, 21. yüzyılın başlangıçta ülkemiz üniversitelerinin dünya ortalamasının oldukça gerilerinde kalmasında baş sorumlu olmuştur.
YÖK, üniversitelerin asli bileşeni olan öğrencilerin, akademisyenlerin ve işçilerin söz ve karar hakkını tanımamış, üniversite yönetimine demokratik katılımına set çekmiş, örgütlenme özgürlüğünü tanımamıştır. Barınma, beslenme ve sağlık gibi en temel hak ve taleplerini savunan, özerk demokratik bir üniversite talep eden, anadilde-parasız-bilimsel-demokratik bir eğitim sistemi için mücadele eden öğrencilere karşı büyük bir terör uygulamış, türlü yasaklarla ve ÖGB-polis-jandarma ablukasıyla üniversiteleri hapishanelere çevirmiştir.
YÖK, toplumsal sorunlara duyarlı, ülke ve dünya gündemiyle ilgili, okuyan-araştıran-sorgulayan, örgütlü duruşun bilincinde olan öğrencilerden tedirginlik duymuş, bu özellikleri savunan öğrencilere soruşturma vb uygulamalarla saldırmış, onları sindirmeye, tecrit etmeye çalışmıştır. YÖK’ün istediği ideal öğrenci ise kendisini yalnızca derslerde verilen bilgileri ezberlemeye odaklayan, derste verilenden başka bir kaynaktan okumayan, araştırmayan, doğallığında sorgulamayan, verileni bir tabu olarak sorgusuz sualsiz kabul eden, bireyci, toplumun diğer kesimlerinin ve öğrenci arkadaşlarının sorun ve dertleriyle ilgilenmeyen, mezuniyetin ardından iş bulabilmek için her türlü taklayı atan “okumuş köleler”dir.
YÖK son yıllarda kendi içinde bazı yapısal değişimlere giderek AB’ye uyum süreci adı altında dayatılan neo-liberal saldırıların savunucusu ve uygulayıcısı olmuştur. Bologna Süreci adı altında eğitimin ticarileşmesi ve yüksek öğrenim pazarının oluşturulması yönlü alınan kararlar doğrultusunda Stratejini hazırlamış ve Meclisle işbirliği içinde geçen yasaların kabul edilmesine hizmet etmiştir. Bunun sonucunda bir yandan müfredatın belirlenmesinden özel üniversitelerin yaygınlaşmasına, şirketlerin üniversitelerdeki etkinliğinin artışından üniversitelerin şirket, öğrencilerin müşteri konumuna getirilmesine kadar ekonomik-akademik haklarımız gasp edilmekte öte yandan unvanların diplomalardan kaldırılması, yetkin mühendislik, ücretli avukatlık, sözleşmeli öğretmenlik vb uygulamalarla mesleki haklarımız çalınmaktadır. YÖK bu sürecin esas uygulayıcısıdır. Emperyalizmin değişen ihtiyaçları doğrultusunda üniversitelerin yapısını bizlerin aleyhine yeniden düzenlemektedir.
Dolayısıyla YÖK karşıtı mücadele de önemini korumakta hatta daha fazla arttırmaktadır. Mesele bizler açısından temel haklarımız arasında yer alan eğitim ve mesleki haklarımızın savunulmasıdır.
Bu 6 Kasım’da yerellerde güçlü ve birleşik eylemler örgütlemek için emek verelim. 6 Kasım eylemlerinde öğrencilerin söz ve karar hakkı ve örgütlenme özgürlüğü taleplerimiz önceliklerimiz arasındadır. Bu sene de eğitimin ticarileşmesine dönük neo-liberal saldırıları teşhir edeceğiz, anadilde, parasız, bilimsel, demokratik eğitim şiarlarımızı haykıracağız.
YDG olarak son senelerde 6 Kasım öncesi hazırlığımızın ve 6 Kasım’daki duruşumuzun yeterince örgütlü ve planlı olmadığı açıktır. Bu seneki öncelikli hedefimiz 6 Kasım’a kadar yaklaşık 1 ay boyunca tüm alanlarımızda planlı, yoğun ve etkili bir kitle çalışması yapmaktır. Bu doğrultuda çok sayıda aracı (bildiri, duvar gazetesi, stand, dergi dağıtımı vb) yaratıcı bir şekilde kullanmaktır. Gücümüz doğrultusunda mümkün olan en geniş kesimi YDG ile tanıştırmak ve YDG’nin etki gücünü ve dergimizin okur sayısını arttırmaktır. Bahar döneminde birçok alanımızda yakaladığımız hareketlilikten çıkardığımız derslerle bu 6 Kasım sürecini daha verimli geçirmek için şartlarımız müsaittir.
Son birkaç senedir 6 Kasım süreci yalnızca bizim açımızdan değil genel devrimci demokratik gençlik hareketi açısından da olumlu bir seyir izlememektedir. Kısır geçen ve çok zaman alan toplantılar, dar grupsal çekişmeler, genellikle ilkesel olmayan nedenlerden ortaya çıkan bölünmeler güçlü ve birleşik bir 6 Kasım’ın örgütlenmesinin önünde engel olmaktadır. Bunun sonucunda kayda değer bir kitle çalışması yapılmadan, yalnızca katılımcı örgütlerin tabanına dayalı eylemlerle 6 Kasım’da alanlara çıkılabilmektedir.
Birleşik ve güçlü bir 6 Kasım’a kimse karşı çıkmamasına ve herkesin birlikten bahsetmesine karşın verimli tartışmalar, ortak ve yoğun bir kitle çalışması ve etkili, kitlesel ve coşkulu eylemlerin örgütlenemiyor oluşu olumsuz bir durumdur. Bizler elimizden geldiğince somut önerilerle ve mümkün olan en geniş kesimin kabul edebileceği asgari bir programı sunarsak ve pratik faaliyetlerde aktif şekilde yer alırsak bu doğrultuda mütevazı bir katkı sunabiliriz. Bununla birlikte değiştirmemizin mümkün olmadığı durumlarda kısır tartışmalara boğulmamalı, kitle çalışmasının önüne geçirmemeliyiz.
6 Kasım eyleminin mümkün olduğunca güçlü olabilmesi için bölünmelere karşı çıkmalıyız. Ancak çabamıza rağmen bölünme gerçekleşirse, ilkesel konular da söz konusu değilse, örgütlenen tüm eylemlere katılmalıyız.
Eylem birliklerine özel önem vermeliyiz. Eylem birlikleri esnasında ise ajitasyon-propaganda özgürlüğünü savunmalıyız. Güçlü birliktelikler farklılıklarımızın gizlenmesiyle değil açıktan ifade edilmesiyle örülebilir, demokrasi bilinci ancak bu şekilde geliştirilebilir. “Kitleler korkar, çekinir” vb geri kaygılarla örgüt yasakçılığına, pankart açılmasına engel olunmasına karşı çıkmalıyız. Ancak ikna edemediğimiz durumlarda çoğunluğun kararı doğrultusunda kitlelerin olduğu yerde bulunmalıyız. 6 Kasım öncesi ve sonrasında gerçekleştireceğimiz pratiklerle bu olumsuz durumu telafi etmeye çalışabiliriz.
6 Kasım sürecini yalnızca tek bir eylemle ele almamalıyız. Yerellerde eylem birlikleri yaparak etkinlikler, sergiler, konserler, forumlar vb pratiklerle en geniş kitlenin gündemine girmeyi hedeflemeliyiz.
6 Kasım YÖK protestoları sürecine mümkün olan en geniş kesimin katılımını hedeflemeliyiz. Öğrencilerin içinde yer alan duyarlı tüm örgütlenmelerin, öğretim üyelerinin ve işçilerin sendika ve derneklerinin, ailelerin ve diğer devrimci demokrat güçlerin YÖK protestolarına dahil olarak eğitim hakkını ortak şekilde savunması daha geniş bir kitlenin bir araya gelerek daha büyük etki yaratmasını sağlayacaktır. Devrimcilerin etkinliğinin zayıflığı bunu başarmayı zorlaştırabilir ancak katkı sunacağımız olumlu adımların etkisi kitle hareketlenmesinin gelişme emareleri gösterdiği bu dönemde oldukça fazla olacaktır.
Bu 6 Kasım’da yerellerde yoğun bir kitle çalışması bizler açısından vazgeçilmezdir. Ancak yerel çalışmaları tamamlayacak şekilde örgütlenmesi muhtemel, daha kitlesel merkezi bir eylem gündeme geldiği takdirde (yazının hazırlandığı esnada Genç-Sen’in bu yönlü bir önerisi vardı) bu eyleme katılacak diğer devrimci demokrat güçlerle işbirliği içinde bu eyleme de hazırlanmalı ve güçlü şekilde katılmalıyız.
Verimli bir 6 Kasım faaliyeti geçirmemiz 6 Kasım sonrasındaki süreci de olumlu etkileyecektir. Bu bilinçle tüm alanlarımızda en geniş kitle içinde devrimci bilinci yaymak ve mücadeleyi yükseltmek için harekete geçelim.

YDG Divan Toplantısına çağrı


Devrimci gençlik hareketinin önemli bileşenlerinden biri olan ve halk gençliği içinde anti-emperyalist anti-faşist anti-feodal bilinci ve mücadeleyi yükseltme perspektifi ile hareket eden Yeni Demokrat Gençlik 68 Hareketinin devrimci önderlerinden aldığı mirası geliştirerek geleceğe taşımak amacıyla 3. Konferansını örgütleme sürecine girmiş bulunuyor.
Demokratik bir kitle örgütü olarak halk gençliği içinde faaliyetini sürdüren YDG’nin en üst düzey karar alma mekanizması olan YDG Konferanslarının ilk ikisi 2005 ve 2007 tarihlerinde Aralık ayında örgütlenmişti.
İstanbul’da örgütlenen 1. Konferans’a Brezilya, Yunanistan, Norveç, İtalya, İsviçre ve Almanya’dan gelen uluslararası delegeler de katılmış ve coşkulu bir konferans sonucunda YDG’nin programı ve çalışma ilkeleri belirlenmişti. Gerek tüm kitlenin katıldığı ana sunumlarda gerekse de belirli konularda örgütlenen çalışma gruplarında YDG’nin demokratik devrimdeki yeri ve işçi-köylü ve öğrenci gençlik içindeki politikaları ile genç kadın, çevre, hapishaneler gibi çok çeşitli gündemler üzerine yaklaşımı netleştirilmişti. Gerek konferans öncesi program tartışmalarında gerekse de YDG Konferansı sürecinde yüzlerce genç bu vesile ile devrimci gençlik hareketinin sorun ve gündemleri üzerine kafa yormuştu.
2. Konferans öncesinde Ankara’da örgütlenen Divan Toplantısı’nda her alandan seçilen delegeler bir araya gelerek 2. Konferansın gündemlerini, tarihini, yerini ve diğer ayrıntılarını ele almış, konferans hazırlık sürecini örgütlemişti. Divan toplantısında alınan kararlar esas olarak hayat bularak 2. Konferansımız Aralık 2007 tarihinde Adana’da başarıyla örgütlenmişti.
2. Konferans ilk konferansa göre daha farklı bir yöntemle örgütlenmiş, her alandan seçilen delegelerin çoğunluğunu oluşturduğu bir bileşenle hayat bulmuştu. Delegeler yapılan sunumları, okunan raporları ve önerileri değerlendirmiş ve her katılımcı kendisini özgürce ifade edebilmiş, kararlar oylama usulü ile kabul edilmişti. Düşünsel ve politik açıdan farklı düşüncelerin zaman zaman canlı ve kıyasıya mücadelesine tanık olunan ve kimi oylamaların heyecanlı geçtiği konferans 1. Konferanstan bu yana geçen süreci eleştirel bir gözle ele almış ve önümüzdeki dönem üzerine yönelim belirlemişti.
ATİK-YDG’den yoldaşlarımızın ve devrimci gençlik örgütlerinden dostlarımızın katılım gösterdiği ve dayanışma duygularını, düşüncelerini ve eleştirilerini paylaştığı konferansta esas gündem olarak YDG’nin kurumsallaşması ve demokratik mekanizmasını pekiştirmesi ve geliştirmesi üzerinde duruldu. Geçmiş sürecin değerlendirilmesinin ve alanların raporlarının okunmasının ardından kurumsallaşma ve demokratik işleyiş meselesi üzerine yapılan sunum, sorulan sorular, öneriler YDG’nin örgütsel ve politik düzeyinin yanı sıra devrimci mücadeledeki samimiyetini, ısrarını ve netliğini de gösteren veriler sunmuştur. Ana sunumların ardından belirlenen genel yönelimin somutlanması amacıyla Kürt gençliği, genç kadın, hapishaneler, tarım işçileri üzerine yapılan sunumlar aynı zamanda deneyim aktarımını da sağlamıştır.
YDG, 2 Konferansı’nın ardından konferansta belirlenen ana yönelim doğrultusunda önemli adımlar atmış, hemen hemen tüm alanlarda toparlanma ve gelişme görülmüştür. YDG toplantılarının birçok alanda düzene girmesi, kararların alınıp uygulanmasında kolektif ve demokratik mekanizmalara özen gösterilmesi vb konularda bir süreklilik sağlanmıştır. Özellikle Bahar döneminde gençliğin kendisini ilgilendiren konularda söz ve karar hakkının tanınması ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması talepli gerçekleştirdiği kampanya sürecinde son 2 senenin en yoğun kitle çalışmasına imza atılmıştır. Bu dönemde örgütlenen panellerin, basın açıklamalarının, pikniklerin, yürüyüşlerin yanı sıra örgütlenen kitle eylemlerinde de kampanyamız yoğun bir şekilde işlenmiştir.
Bu dönemde YDG tarihinde ilk kez örgütlenen Genç Kadın Buluşması Mart ayında Ankara’da düzenlenmiştir. Böylece 2. Konferans’ta üzerinde önemle durulan genç kadınlar üzerine somut politikalara ve örgütlenmelere gidilmesi perspektifi doğrultusunda mütevazı ancak önemli bir adım atılmıştır. Bu toplantıda bir araya gelen YDG’liler farklı sınıf ve kesimlerden genç kadınların sorun ve taleplerinin yanı sıra YDG’nin kendi içinde gözlemlenen olumlu ve olumsuz yaklaşımları ve YDG’nin genç kadınların örgütlenmesi konusundaki politikalarını tartıştılar. YDG bünyesinde kadın komisyonları kurulmasının öneminin vurgulandığı Buluşma’da kadın komisyonlarının çalışma ilkeleri da tartışmalar sonucunda oylanarak son şeklini aldı.
2. Konferans’ta politik çalışma üzerine yapılan vurgu doğrultusunda yine YDG tarihinde ilk kez merkezi eğitim çalışması Haziran ayında İstanbul’da örgütlendi. Farklı alanlardan gelen YDG’liler 5 gün boyunca YDG’lilerin kolektif şekilde hazırladığı sunumlar üzerinden teorik eğitim çalışmaları ve belirli konularda tartışmalar yaptılar.
Yine 2. Konferans’ta karar altına alınan merkezi yaz çalışması kararına uygun olarak yaz döneminde emekçi kitleler içinde devrimci siyasal çalışmayı yerine getirmek, emekçi halkı tanımak ve halktan öğrenmek perspektifi ile Mersin’de yaz çalışması örgütlendi. Kürt ulusuna yönelik saldırıların yoğunluk kazandığı, yıkımların gündeme geldiği ve yerel seçimlerin yaklaştığı bu dönemde yaz sürecini emekçiler arasında kitle çalışması ile örgütleyen YDG’liler aynı zamanda eğitim çalışmaları da yaptılar.
2. Konferans YDG’nin kurumsallaşma, demokratik işleyişini geliştirme ve gelişen kitle hareketlenmesi karşısında örgütsel ve politik yetmezliklerini aşarak geniş gençlik kitleleri ile buluşabilmesi için gerekli değerlendirmelerin yapılması ve adımların atılması amacıyla 3. Konferansın 1 yıl sonrasında örgütlenmesi kararını almıştı. Yine 2. Konferans, konferans örgütleme sürecinin 1. ve 2. Konferanslar gibi geniş tutulmamasını, kitle çalışmasının önüne geçmemesini ve alanlardaki tüm YDG’lilerin katıldığı tartışmaları merkezi konferansa taşıyacak delegelerin sorumluluk alanlarının genişletilmesini içeren bir karar almıştı.
Bu doğrultuda 2. Konferans öncesinde olduğu gibi 3. Konferansın gündemlerini, yerini, tarihini ve konferans hazırlık sürecini belirlemek amacıyla bir Divan Toplantısı örgütlenecektir.
Bu toplantıya tüm alanlarımızın en az 1 arkadaşımızı delege olarak göndermesi gerekmektedir. Toplantı öncesinde tüm alanlarımızda 3. Konferans üzerine değerlendirmelerin yapılması, önerilerin netleştirilmesi toplantının verimi açısından belirleyici bir yerde durmaktadır.
Divan toplantısı 8 Kasım tarihinde Ankara’da örgütlenecektir. 8 Kasım sabahı Umut Yayıncılığın Ankara Bürosu üzerinden buluşulacaktır.

“Eğitimin ticarileşmesine karşı uluslararası eylem günü” çağrısı


Öğrenim harçlarına, üniversitelerde kâr amaçlı şirketlerin ve kuruluşların artan etkisine ve eğitimin özelleştirilmesine karşı mücadele eden farklı ülkelerdeki öğrenci aktivistler bu çağrıyı yapmaktadır. Yalnızca geçtiğimiz sene yüz binlerce öğrenci, öğretim elemanı, aileler ve işçiler herkes için parasız kamusal eğitimi savunmak için dünyanın dört bir yanında sokaklara çıktı. Üniversite binaları işgal edildi, yollar kapatıldı, imzalar toplandı. Günümüzde Şili’de, Filipinler’de, ABD’de, İspanya’da, Almanya’da, Avusturya’da, Kanada’da, Yeni Zellanda’da, Fransa’da, İngiltere’de ve diğer ülkelerde eğitimin ticarileşmesine karşı mücadele ediliyor.
1999’dan bu yana Avrupa’daki hükümetlerin büyük kısmı Bologna Süreci’ni kullanarak eğitimin kamusal özelliğine karşı çıkıyorlar. Bununla paralel şekilde Avrupa’daki yüksek öğrenim sistemi kamusal çıkarlardan daha fazla özel çıkarların hizmetine giriyor! Resmi olarak süreç, derecelerin uluslararası alanda tanınmasını, öğrencilerin hareketliliğinin artmasını sağlayarak Avrupa’yı dünya çapında rekabetçi bir ekonomi haline getirmeyi hedeflemektedir. Reformlarla genellikle üniversitelere daha fazla “özerklik” ve eğitimin niteliğinde artış sözü verilmektedir.
Eğitimin ticarileşmesinin üniversitedeki yansıması üniversitenin bir şirket gibi yönetilmeye başlanmasıdır. Öğrenciler müşteri haline getirilmekte (öğrencilerin ve öğretim üyelerinin demokratik katılımı reddedilmekte) ve çalışanlar sömürülmektedir. Kurumlar arası artan rekabetin sonucunda iki-sınıflı bir eğitim sistemi ortaya çıkmaktadır. “Şanslı”lardan oluşan bir sınıf, paranın belirlediği seçim sürecini geçerek emek pazarında “yüksek potansiyel”e sahip olacakken öğrencilerin büyük çoğunluğu bu kurumlara gidemeyeceği için büyük ekonomik sorunlarla karşılaşacaktır. Tüm toplumu ilgilendiren eğitim sistemini neden özel sektör finanse etsin ki?
Eğitim pazar güçlerine ve özel sektöre bırakılmayacak kadar önemli bir konudur. Eğitim bir ayrıcalık değil herkesin hakkıdır! Parasız, kamusal eğitim için harekete geçelim. (…)
Eğitim sisteminin emek pazarı için insan “üreten” şirketlere dönüşmesine izin vermemeliyiz. Bizler “kaynak-hammadde” değil insanız ve yurttaşız! Bu nedenle tüm dünya çapında eğitimin özelleştirilmesine ve ticarileştirilmesine karşı çıkıyoruz. Bu demokratik bir topluma uygun bir yönelim değildir.
Eğitime herkes ulaşabilmelidir, yaşa veya finansal koşullara bağlı olmamalıdır. Eğitimin ticarileşmesi “neo-liberal ideolojice” ve kâr açlığıyla şekillenen (Bkz DTÖ-GATS) uluslararası sürecin parçasıdır. Bu Çağrıyla birlikte bu düşünceleri savunuyor ve uluslararası düzeyde koordine edilen eylemleri destekliyoruz.

Destekleyenler: (1 Kasım tarihi ile) Kanada Öğrenci Federasyonu Ontario ve Manitoba Şubeleri (Kanada), Alternative Linke-Hamburg, Asta Darmstad, Marburg ve Mainz Şubeleri (Almanya), SDS (ABD), YoCADS (Liberya), Reclaim the Uni-Manchester (İngiltere), Campaign for Commercial-Free Education (İrlanda), Attac (Fransa), YDG, Bologna Section Zagreb (Hırvatistan), Newcastle Üniversitesi Öğrenci Derneği (Avustralya), UCM Üniversitesi Öğrenci Derneği (Şili).

Kolektifin Sesi

Daha etkili bir kitle çalışması ve güçlü kitle örgütleri için…

Üniversitelerde ve liselerde yeni öğrenim döneminin başlamasıyla birlikte 6 Kasım hazırlıkları öncelikli olmak üzere tüm alanlarımızda toparlanma ve hareketlenme yönlü çalışmalar başlamış durumda. Bu sene önceki senelerden edindiğimiz deneyimlerden de yararlanarak mücadelemizi daha ileriye taşımayı, örgütsel olarak içinden geçtiğimiz süreci geliştirmeyi ve politik birikimimizi derinleştirmeyi hedefliyoruz.
Bu hedeflere ulaşma doğrultusunda önceliklerimiz arasında demokratik kitle örgütlerindeki çalışmalarımızı geliştirme ve sağlamlaştırma görevi bulunmaktadır. Bu görev ve hedef YDG’nin gündeminde her zaman temel bir gündem olmuştur. Hiçbir dönem kitle örgütlerindeki çalışmanın önemi reddedilmemiştir ancak her dönemin ve her alanın kendi özgünlüğü içinde kitle örgütlerine yaklaşım ve bu örgütler içinde faaliyet konularında farklılıkları bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde kitle örgütlerindeki değişimleri ve olanakları, kitle mücadelesindeki gelişimi ve örgütsel deneyim ve yaklaşımlarımızı göz önüne alarak daha sistemli, planlı ve uzun dönemli perspektife sahip bir çalışmayı hayata geçirmek istiyoruz.
Devrimci mücadelenin bir parçası olarak ağırlıklı olarak öğrenci gençlik içinde örgütlenen ve daha genel bir yaklaşımla halk gençliğini saflarında birleştirmeyi hedefleyen YDG’nin ülkemiz devriminin özgünlüğünü göz önüne alarak plan ve program belirlemesi doğaldır. Mevcut örgütsel yapısının ağırlıklı kısmı öğrenciler arasında ve şehirlerde bulunmasından dolayı devrimimiz için öğrencilerin ve şehirlerin yeri ve önemi hesaba katılarak beklentilerimizi belirlememiz akılcı bir tutum olacaktır. Bu konular hem bu yazının konusu olmadığı için hem de yayınlarımızda çeşitli boyutlarıyla ele alındığı için ayrıntılı şekilde açıklamaya gerek yoktur ancak vurgulamamız gereken iki konu oldukça değerlidir.
Bunlardan ilki küçük burjuva sınıfsal özellikleri bünyesinde barındıran öğrenci gençliğin yeni demokratik devrimin önemli ve güvenilir bir bileşeni olduğu gerçeğidir. Öğrenci gençlik sınıfsal gerçekliği içinde belirli zaaf ve yetmezliklere sahiptir ancak hem gençliğin verdiği özgünlükler hem de entelektüel gelişime, araştırmaya-incelemeye yatkınlığı nedeniyle devrimci teoriyi kavramada ve hayata uygulamada avantajlara sahiptir. Bu nedenle ülkemizin ve uluslararası devrimci hareketin deneyimlerinden de öğrenilmektedir ki devrimci önderlerin ve kadroların önemli kısmı öğrenci gençlik içindeyken devrimci mücadeleye katılmıştır. Bundan dolayı YDG’nin üniversiteli ve liseli gençlik içindeki faaliyeti devrimimiz açısından oldukça değerlidir ve öğrenciler içindeki örgütlülüklerimizi güçlendirmemiz görevini küçümsemek doğru olmayacaktır.
Bizim için hesaba katmamız gereken bir diğer olgu da şehirlerdeki çalışma konusudur. Ülke gerçekliği içinde kırsaldaki mücadele esas şehirlik alanlardaki çalışma ise talidir. Bu, şehirlerdeki çalışmanın önemsiz olduğu anlamına kesinlikle gelmemektedir. Bunun anlamı şehirlerdeki mücadelenin kırsaldaki silahlı-silahsız mücadeleyi desteklemesi, güçlendirmesi ve gündemleştirmesidir. Şehirlik alanlarda bulunan işçi sınıfının, kent yoksullarının, öğrencilerin ve devrimin bileşeni olan diğer sınıfların kendi aralarında ve köylülerle, tarım işçileriyle birliği için mücadele etmesidir, işçi-köylü ittifakına bilhassa önem vermesidir. Demokrasi mücadelesine ağırlık vermesi, başta Kürt ulusu olmak üzere tüm ezilen, ayrımcılığa uğrayan kesimlerin hak ve taleplerinin yüksek sesle savunulmasıdır. Şehirlerdeki mücadelenin görevleri daha da sayılabilir. Ancak düşmanın güçlü, devrimcilerin daha güçsüz olduğu ve devrimin son aşamalarına kadar bu dengenin tersine dönmeyeceği hesaba katıldığında, şehirlerde uzun dönem istikrarlı bir çalışma yürütebilmek ve sağlam örgütlülükler kurabilmek açısından ülkemizin devrim gerçekliği göz önüne alınarak planlar yapılmalıdır.
Şehirlerde uzun dönemli ve istikrarlı çalışmalar yürütebilmek ve sağlam örgütlülükler kurabilmek için kitle örgütlerinde çalışmanın vazgeçilmez bir yeri bulunmaktadır. Kitle örgütleri belirli sorun ve talepler doğrultusunda konuyla ilgili en geniş kitlenin bir araya geldiği, kitlelerin örgütlendiği ve mücadele ettiği, sosyal dayanışmayı güçlendirdiği örgütlerdir. Sistemin yarattığı kimi sorunları çözmek isteyen, belirli hak taleplerinde bulunan ve sistemin örgütsüzleştirme-yalnızlaştırma-bireycileştirme çabalarına karşı kitlelerin sosyalleşebildiği ve dayanışmayı hissettiği bu alanların devrimciler açısından kitlelerle bağ kurmak ve kitleleri hareketlendirmek açısından önemleri reddedilemez.
Kitle örgütleri işleyiş ve biçim açısından belirli ortak, evrensel ilkelere sahiptir. Bu ilkelere uyduğu sürece misyonunu oynaması ve ilgili kitlenin güvenini kazanması mümkündür. Ancak kitle örgütleri de amaç, kapsam ve politik mücadeledeki duruşları ile farklılıklar arz etmektedir. Örneğin YDG de işleyişi ve kitlelere yaklaşımı vb açılardan ele alındığında demokratik bir kitle örgütüdür. Ancak YDG’nin özgünlüğü, bünyesinde devrimci gençleri, devrime sempati duyan gençleri birleştiriyor olmasıdır. Emperyalizme, faşizme ve feodalizme karşı çıkan ve halkın kurtuluşunun devrimden geçtiğinin bilincinde olan gençleri bünyesine almaktadır. Doğallığında bu bilince çok farklı özellikteki gencin ulaşması mümkündür. Bu nedenle devrimci mücadeleye yaklaşım, üstlendiği görevler, teorik birikim, pratikteki netlik, ideolojik duruş, dünyaya bakış açısı vb çok sayıda açıdan ele alındığında YDG’liler arasında da çok sayıda farklılığın olması doğaldır. Bu nedenle YDG asgari kıstaslara uyan ama kendi içinde de çeşitlilik gösteren geniş bir kitleyi kapsamayı hedeflemektedir. Ancak devrimci mücadele içinde YDG’nin aktif şekilde yer alması YDG’lilerin devletle daha sık karşı karşıya gelmesine ve düzen açısından daha tehlikeli bulunmasına neden olmaktadır. Doğal olarak YDG de daha geniş kitlelere ulaşmak, devrimci bilinci yaymak, düzenin saldırı ve yoğunlaşmalarından kendisini korumak ve örgütlülüklerini güçlendirmek için devrimin nesnel gerçeklerine uygun önlemler almalı, YDG’liler bu doğrultuda çok sayıda kitle örgütü içinde de aktif şekilde yer almayı ihmal etmemelidir.
Şayet kitleler kitle örgütlerinde bir araya geliyorsa, en geniş kesime bu kitle örgütleri üzerinden seslenmek mümkünse ve yine bu kitle örgütleri üye toplantıları-kongreler ve çeşitli etkinlikler üzerinden demokratik bir forum işlevini de taşıyorsa her YDG’linin alanın gerçekliği doğrultusunda belirli kitle örgütlerinde faaliyet yürütmesi bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mevcut kitle örgütlerinde çalışalım
Bu doğrultuda ilk adımı atarken en mantıklı hareket doğal olarak alanımızda kurulu olan mevcut örgütlere üye olmaktır. Alanda belirli bir yeri, saygınlığı, etkisi, işlevi olan kitle örgütlerine girmenin avantajları bulunmaktadır.
Bu açıdan ele alındığında içinden geçtiğimiz süreçte olanaklarımızın daha fazla arttığına tanık olmaktayız. Özellikle öğrenci gençlik açısından yakın geçmişte gündeme gelen ve yeni kurulan çeşitli örgütler açısından bu tespit geçerlidir.
TMMOB’un öğrenci birimlerinin geçmişi çok uzun değildir, işleyiş açısından henüz oturmuş sayılmaz. Yine Eğitim-Sen de geçtiğimiz yıldan bu yana öğrenci birimleri oluşturmaktadır. TTB’nin de işleyen öğrenci kolları mevcuttur. Bu örgütler meslek örgütleri olduklarından ve toplum içinde saygın bir konuma sahip olmalarından kaynaklı öğrencilerin ilgisini çekmektedir. Birkaç sene sonra başlayacakları mesleklerini ve meslektaşlarını yakından tanımak, iş olanakları bulmak, mesleki hak gasplarına karşı çıkmak, akademik sorun ve ihtiyaçları dillendirmek, benzeri ilgi alanlarına sahip kesimlerle bir araya gelmek vb çok sayıda faktör öğrencilerin bu örgütlere sempati ile bakmasına neden olmaktadır.
Genç-Sen de son süreçte kurulma aşamasında olan bir örgütlenmedir. Genellikle devrimci demokratik örgütlerden gençlerin bir araya geldiği sendikada dar grupsal çıkarlardan dolayı ciddi sıkıntılar yaşansa ve geniş öğrenci kesimlerini tartışmalara katamasa da DİSK’in de etkisiyle geniş bir kesimin ilgisini çeken bir konum elde etmiştir. Kitle hareketlenmesinin gelişmesine paralel bu sorunların aşılması potansiyeli göz ardı edilmemelidir. Genç-Sen’i kitle örgütleri içindeki çalışmamızda esasa almak veya kesinlikle reddetmek için hiçbir gerekçe yoktur. Diğer örgütlerde olduğu gibi Genç Sen de planlarımızda hesaba katmamız gereken bir örgütlenmedir.
Bununla birlikte birçok üniversitede kulüplerin de geçmiş senelere nazaran daha etkin olduklarını gözlemlemekteyiz. Bunun nedenleri arasında yeni açılan özel üniversitelerin öğrenci çekme amacıyla sosyal faaliyetleri öne çıkarmasının etkisiyle özellikle büyük şehirlerdeki üniversitelerin de kulüp çalışmalarına daha fazla önem verdiği görülmektedir. Yine AB’ye uyum süreci ve Bologna Projesi adı altında kulüpler maddi desteklerden daha fazla yararlanmaktadır ancak bunlar genellikle “kişisel gelişim”, “iş kaynakları” gibi şirketlerin çıkarlarına uygun faaliyetler yürütmektedir. Belirli koşullarda bu kulüpler içinde çalışmayı da tercih edebiliriz ama kulüpler üzerine artan ilgiyi dikkate alarak bağımsız ve sosyal-kültürel içerikli kulüpleri güçlendirmeyi gündemimize alabiliriz.
Yine, öğrencilerin okul dışında bir araya geldiği, faaliyetlerine dahil olduğu çeşitli kitle örgütleri de mevcuttur. Hemşeri, çevre, kültür, kadın vb alanlarda faaliyet yürüten DKÖ’leri unutmamalıyız. Özellikle taşra kentlerde kent genelinde faaliyet yürüten bunun gibi örgütler hem öğrencilerin ilgisini çekebilmekte hem de kentin en ileri kesimlerine ulaşmamıza yardımcı olmaktadır. Bu kitle örgütlerinin çalışmalarını üniversitelere ve liselere taşımak sosyal imkanların az, baskının fazla olduğu alanlar açısından bize avantaj sağlayabilir.

Kitle örgütlerine emek verelim
Alanımızda mevcut kitle örgütlerini tespit ettikten sonra doğal olarak bu örgütleri tanıma yönlü bir çaba içine girmemiz doğaldır. DKÖ’lerin faaliyetleri, yönetimlerinin niteliği, kitleyle bağları, tabanın ilgisi vb birçok faktör hangi DKÖ’ye öncelik vereceğimizi bizlere gösterecektir. Geçtiğimiz dönem bazı alanlarımızda bu yönlü etüt çalışmaları yapan yoldaşlarımızın ilgi gösterdikleri DKÖ’ler hakkında ayrıntılı bilgiler edindiğini ve bunun sayesinde önümüzdeki dönem için daha somut ve özel planlar çıkarabildiklerini biliyoruz.
Üyesi olduğumuz DKÖ’lerde dikkat etmemiz gereken en önemli husus söz konusu kitle örgütünün amaç, talep ve çalışmalarını sahiplenmek ve özveriyle çalışmaktır. Kitle örgütüne boş zamanlarında giden, ihtiyaç olduğunda yok olan, sürekli eleştirip gevezelik yapan, derneğin çalışmalarına ilgi göstermediği halde yalnızca yeni insanlarla tanışıp dergi satmak için DKÖ’yü kullanan tavır ve davranışlardan kesinlikle kaçınmalıyız.
DKÖ’ler kitlelerin ihtiyaçları doğrultusunda kurulduysa ve biz de kitlelerin bir parçasıysak aynı sorunları bizler de yaşamaktayız. Mühendislik öğrencisi yoldaşlarımızın da TMMOB’a, eğitim fakültesinde okuyan yoldaşların Eğitim-Sen’e ihtiyacı vardır. Kadın yoldaşların kadın örgütüne, liseli yoldaşların LÖB’e ihtiyacı vardır. Çevremiz kirleniyorsa veya kültürel sanatsal üretimin önüne engeller çıkarılıyorsa bunlardan bizler de etkilendiğimiz için bu örgütler aynı zamanda bizim içindir de. Dolayısıyla bizler bu örgütlere “önderlik” etmek için “atanmıyoruz”. Veya bu örgütlere gitmemizin tek kastı YDG’ye yeni birkaç yoldaş daha kazanmakla sınırlı değildir. Kitlelerin sorunlarını paylaşmak, kitlelerden öğrenmek, kitlelerle birlikte hareket etmek için kitlelerin bir parçası olarak bu örgütlere gideriz.
Bizim devrimci bilincimiz ve örgütlü duruşumuz kitle örgütlerinin aldığı kararlardaki etkimizle, pratikteki tutarlılığımızla, dürüstlüğümüzle ve çalışkanlığımızla ve kritik anlarda ve devlet baskısı karşısında yönlendiriciliğimizle yani pratik içinde kendisini gösterecektir ve ancak bu şekilde kitlelerin sevgisini ve güvenini kazanmamız mümkün olacaktır. Dolayısıyla söz konusu kitle örgütünün hedef ve talepleriyle ilgilenmeyen yoldaşları zorla oraya göndermemeliyiz. Zaten göndersek de işe yaramayacağını kısa sürede göreceğiz.
“Bilinçsiz insanları” örgütlemek için veya “kitleler bizden korkar” diyerek daha “basit”, “sıradan” görünümlü olduğunu düşündüğümüz örgütlerin kuruluşuna katılmamalı veya bu şekilde düşündüğümüz örgütlerde çalışmamalıyız. Bu, kitlelere yukarıdan bakan, ukala bir anlayışın ürünüdür ve bu anlayış sahiplerinin devrimci mücadeledeki ömürleri de azdır. Bizler anti-emperyalist olduğumuz, devrimci olduğumuz için YDG’li; liseli olduğumuz için, lisedeki muameleden rahatsız olduğumuz için LÖB’lü; gerçek kurtuluşun sosyalizmde olduğunu bildiğimiz için genç komünistizdir.
Bu nedenle eğer bir kitle örgütünde çalışma yürütmeyi kararlaştırdıysak, o örgüte gerçekten emek vermeliyiz. Görev üstlenmeli, aldığımız görevi zamanında yerine getirmeli, hesap vermekten kaçınmamalıyız. Tabii bu, her şeyin önüne kitle örgütünü koyacağımız anlamına gelmemektedir. Ancak YDG’nin genel perspektifi, faaliyetleri göz önüne alınarak kitle örgütlerinde görevler üstlenmeli ama anlayışta ve uygulamada kitle örgütünü sahiplenmeli, kitle örgütlerine yeni üyeler kazandırmalı, kitle örgütünün gelişip güçlenmesini dert edinmeli, faaliyetlerinde yer almalıyız.

Kitle örgütlerini demokratik forumlara dönüştürelim
Kitle örgütleri ancak kitlelerin aktif katılımı ile gerçek işlevine kavuşabilir. İçinde faaliyet yürüttüğümüz kitle örgütlerinde de başta üyeleri olmak üzere kitle örgütünün seslendiği en geniş kesimin bir araya gelmesi için çaba gösterirsek DKÖ’nün daha etkin ve işlevli olmasını sağlarız.
Bunun için önerilerde bulunmalı, plan ve politikalar sunmalı ve çaba harcamalıyız. Bunun için özellikle kitle örgütünün üyeleriyle diyalog kurmamız, eleştiri ve önerilerini almamız gereklidir.
Şayet kitleleri bir araya getirir ve herkesin kendisini ifade edebilmesini sağlayabilirsek kitle örgütü demokratik bir forum işlevine kavuşacak ve demokratik bilincin gelişmesine yardımcı olacaktır. Bu kitlelerden öğrenmemizi ve acil sorun ve talepleri anlamamızı da sağlayacaktır. Aynı zamanda politikalarımızı sunmamız ve gericilerle reformistleri teşhir etmemiz de mümkün olacaktır. Düzenli kitle toplantıları, tartışma günleri-forumları, etkinlikler bunun araçları arasındadır.
Aynı zamanda örgüt tabanının kitle örgütüyle ilişkilerini geliştirmek için çeşitli sosyal olanakların oluşturulmasına yardımcı olabiliriz. Ders kitaplarının temini için önerilerde bulunabilir, öğrencilerin barınma ve burs sorunlarının çözümü için çaba harcayabilir, önemli ve zor dersler için kursların örgütlenmesini önerebiliriz. Bu sorunları yaşayanlar, dertlerinin kitle örgütünde ciddiye alınıp çözümü için çaba harcanacağını bildiklerinden güvenleri de pekişecektir. Kütüphane oluşturmak, okuma grupları kurmak, kültürel etkinlikler düzenlemek de kitleleri DKÖ’ye çekecektir. Bunların hepsinin amacı kitlelerin kendi içinde (doğallığında bizim de kitlelerle) diyalog kurması, sosyalleşmesi ve dayanışmasını sağlamaktır.

Politik çalışmayı arka plana atmayalım
Kitle örgütleri belirli bir amaç doğrultusunda konuyla ilgili kitleleri bir araya getiriyor veya bu kitlelere sesleniyorsa DKÖ’lerin kitlelerin politik eğitiminde önemli bir işleve sahip olduğu da anlaşılacaktır. Kitle örgütleri kitlelerin politikleşmesinde, siyasi bilinçlerini geliştirmede önemli araçlardır. Bizler kitle örgütlerinde bu amaç için de yer alırız.
Gerek kitle örgütünün misyonunu yerine getirmesi için gerekse de gündelik yaşamda ortaya çıkan sorunların nedenleri, temelleri ve çözüm yolları için çaba harcayan, bu doğrultuda sistemle karşı karşıya kalan kitlelerde doğru bir politik rehberliğin sağlanması ve kitlelerin devrimci fikirlerle tanışması için kitle örgütlerindeki çalışmalarımıza önemli görevler düşmektedir.
Bunun için bu kitle örgütlerinde faaliyet yürüten yoldaşlarımızın düzenli, istikrarlı ve planlı şekilde ajitasyon-propaganda yapması gereklidir. Siyasal çalışma kesinlikle reddedilmemelidir. Şehirlerde uzun süreli ve savunma ağırlıklı bir mücadeleyi tercih etmemiz siyasal düşüncelerimizi saklayacağımız veya devrimci politikalardan bahsetmeyeceğimiz anlamına kesinlikle gelmemektedir. Kitle örgütlerinde siyasi çalışma yapmaktan kaçınan yoldaşların gericilerle reformistlerin bataklığına batmaması mümkün değildir.
Kitle örgütleri kitlelerle bağ kurmada, kitleleri devrim için seferber etmede, bilinçlendirmede ve örgütlemede önemli misyonlara sahipse bu misyonun hayat bulması için kitle örgütlerindeki devrimcilerin aktif şekilde siyasi çalışma yapması gerekmektedir. Aksi takdirde kitlelerle bağ kurmanın anlamı kalmayacak, kitleleri harekete geçirmek de zaten söz konusu dahi olmayacaktır.
Kitle örgütlerinde siyasi çalışma düzenli, istikrarlı ve planlı olmalıdır. Ancak bunun yol ve yöntemleri her alanda farklılık gösterecektir. Alandaki kitlelerin politik düzeyi, örgüt yönetiminin yaklaşımı, tabanın ilgisi, düşmanın yoğunluğu vb faktörler göz önüne alınarak yeri geldiğinde açıktan, yeri geldiğinde ise daha gizli veya dolaylı yöntemlerle devrimin propagandası yapılmalıdır. Bunda alandaki sınıf mücadelesinin düzeyi, düşmanın gücü, ileri kitlelerin yoğunluğu vb etkenler hesaba katılmalıdır. Bir alanda kitlelerin katıldığı ve alışkın olduğu eylemler farklı bir alanda radikal veya “uç” bulunabilir. Böylesi hatalı gözlemler ve öneriler sonucu şüphe çekmemiz ve tecrit olmamız kaçınılmaz olacaktır.

Gericileri ve reformistleri teşhir edelim
Kitle örgütlerinin hedeflerine uygun bir çalışma tarzı tutturabilmesi ve kitleler için demokratik bir forum haline gelebilmesi açısından devrimcilerin rehberliği ve önderliği önemli bir şarttır. Yalnızca devrimci bir bakış açısıyla sistemin saldırılarına karşı halkın birliğini sağlayabilir, halk içinde yaratılmaya çalışılan suni ayrışmalara mani olabiliriz. Ancak gerek devrimcilerin yetmezlikleri ve hatalı politikaları gerekse de düşmanın kitle örgütlerinin potansiyelini bildiği için bu örgütlerin denetimine özel önem vermesi nedeniyle mevcut kitle örgütlerinin büyük kısmı gericilerin (herhangi bir gerici-faşist partinin destekçilerinin) veya reformistlerin denetimi altındadır. Bunun doğal bir sonuç olduğunu anlamalıyız. Devrimcilerin doğru politikalarla, istikrarlı ve düzenli çalışma yürütmediği kitle örgütlerinin gericilerin veya reformistlerin denetimi altına girmemesini beklemek gerçekçi olmayacaktır.
Dolayısıyla kitle örgütlerinde çalışmaya yeni başlayan yoldaşlarımızın bu gerçekliği göz önüne alması gerekmektedir. Yukarıda bahsini ettiğimiz siyasi çalışmanın önemli bir bileşeni olan gericilerin ve reformistlerin teşhiri kitlelerin kendi güçlerinin farkına varması ve sistemin gerçekliğini anlaması açısından oldukça önemli bir yerde durmaktadır.
Ancak bu teşhir çalışmasını dikkatli ve planlı şekilde yerine getirmeliyiz. Gericileri veya reformistleri teşhir ederken örgüt tabanından veya örgütün seslendiği kitleden kopuk şekilde hareket edersek tecrit olmamız, DKÖ’den uzaklaştırılmamız ve bizim teşhir edilmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Genel toplantı ve diğer etkinliklerde üslubumuza önem vererek, alternatif politikalar ve öneriler getirerek, gericilerin ve reformistlerin gerçek niyetlerini deşifre ederek bu teşhir çalışmasını yerine getirmeliyiz. Kitlelerle bağ kurabildiğimiz, ortaklaşabildiğimiz, destek alabildiğimiz durumlarda teşhir faaliyetini açıktan yerine getirmek mümkün olabilirken içine yeni girdiğimiz, desteğimizin zayıf olduğu alanlarda daha gizli ve dikkatli hareket etmeliyiz. Tüm çalışmalarımızda başarılı olmamızın yegane koşulu örgütün tabanının ve seslendiği kitlenin desteğini alabilmekten geçmektedir.
Gericilerin veya reformistlerin önderliğindeki kitle örgütlerinde yerleşmiş bulunan kitlelerden kopuk çalışma tarzına, kulisçiliğe, pazarlıklara, bürokratik yapıya dikkat etmeli, bu gerici ağ karşısında kendi bağımsızlığımızı korumaya ve kitlelerden kopmamaya özen göstermeliyiz.

Kitle örgütlerinin yönetimlerinde yer alalım
Bizler kitle örgütleri içindeki faaliyetlerimizde halkın içinde devrimci fikirleri yaymayı, siyasi eğitimi geliştirmeyi, demokratik bir alan yaratmayı ve sistemi ve sistemin unsurlarını tecrit etmeyi hedefleriz. Bizim hedefimiz asla ve asla kitle örgütlerinde koltuk peşinde koşup, koltuğu ele geçirdiğimizde de sistemin temsilciliğini yapmak, ün-şan ve rant peşinde koşmak olamaz. Dolayısıyla kitle örgütleri içindeki çalışmalarımızda kulislere, kitlelerden kopuk tartışmalara ve pazarlıklara kesinlikle prim vermeyiz. Bizim esasımız kitle örgütünün üyeleriyle bağ kurmak, iyi ilişkiler geliştirmek, kitle örgütüne doğru politikalar ve öneriler sunarak kitle örgütünün güçlenmesini ve daha geniş bir kitleye seslenmesini sağlamaktır.
Bu doğrultuda attığımız her adım doğal olarak kitlelerin desteğini almamızı sağlayacaktır. Kitlelerden aldığımız destek ise kitle örgütündeki gericilerin, reformistlerin ve devletin bizi hedef almasına, çalışmalarımızı sabote etmesine ve bizi teşhir etmesine neden olacaktır. Bunların bertaraf edilmesi, kitlelerle daha etkili bağlar kurulması, politikalarımızın daha hızlı ve etkili şekilde hayat bulması ve örgüt tabanının kitle örgütünün çalışmalarına daha etkin ve istekli şekilde katılabilmesi için kitle örgütlerinin yönetiminde yer almamız önemli avantajlar sunacaktır. Bu nedenle plan ve hedefleri belirlerken yönetim içinde bizim kitlelerle en rahat iletişim kurmamıza yardımcı olacak konumlara ulaşma yollarını da düşünmeliyiz.

Farklı kitle örgütlerinde faaliyet yürütelim
Sorumlu olduğumuz alan genelindeki çalışmalarımızda tüm gücümüzü belirli bir kitle örgütüne akıtmayalım. Gerçekliğimize uygun olarak mümkün olan en çeşitli kitle örgütünde aktif şekilde yer almaya özen gösterelim. Elbette ki kitle örgütü çalışmalarında da esas-tali ayrımı yapmamız ve ona göre yoğunlaşmamız doğaldır ancak kitlelerle bağ kurma meselesini sadece bir kitle örgütüne bağlama hatasına da düşmemeliyiz.
Çeşitli kitle örgütleri içinde yer almamız öncelikli olarak farklı kaygı, talep ve sorunları olan geniş kitlelerle bağ kurmamıza yardımcı olacaktır. İkinci olarak, aynı alanda faaliyet yürüten farklı kitle örgütlerinin birliği, ortak hareket etmesi bu şekilde daha fazla mümkün olacaktır ve bu da alandaki demokrat kesimlerin bir araya gelmesi açısından oldukça önemlidir. Üçüncüsü, alan genelindeki politikalarımızın her bir kitle örgütü nezdinde uyarlanması ve kitle örgütlerinin hareketlendirilmesi halinde belirlediğimiz politikaların etki gücü ve kitleler tarafından sahiplenilmesi daha da artacaktır. Dördüncüsü, düşmanın yoğunlaşması ve engelleme çabaları karşısında kendimizi savunmamızın ve kitleleri seferber etmemizin koşulları daha fazla olacaktır.

En geniş demokratik kesimin birliği için çaba gösterelim
Kitle örgütleri içinde çalışmamızın bir diğer amacı da alanımızdaki en geniş demokratik, ilerici kesimin birliğini sağlamaya hizmet etmektir. Faşizmin saldırıları karşısında en geniş kesimin birliğinin vazgeçilmez derecede önemi bulunmaktadır. Devrim ve demokrasi mücadelesini yükseltmemiz, faşizmi teşhir etmemiz ve geriletmemiz açısından halk kesimlerinin birliği oldukça değerlidir.
Bu yönlü adımlar atarken kendimizi yalnızca devrimci örgütlerle sınırlandırmamalıyız. Elbette ki diğer devrimci güçlerle ortak hareket etmek oldukça önemlidir, devrimci güçler en fazla güvendiğimiz dostlarımızdır ve sürece göre daha özel ve dar kapsamlı çalışmalara imza atabiliriz. Ancak geniş kitleleri ilgilendiren konularda alanımızda mümkün olan en geniş kesimle ortaklaşmanın yollarını ısrarla ve sabırla aramalıyız. Devrimci güçlerden daha ilerisine bakabilmeliyiz.
Bunun için politikalarımızı ve hedeflerimizi belirlerken en geniş kesimi bir araya getirebilecek, mevcut gündemle ilişkili olan herkesin kabul edeceği bir düzey tutturabilmeliyiz. Öneri, hedef ve programımız en geniş kesimi bir arada tutmaya özen göstermelidir ve belirli bir ortaklık yakalanmasının ardından kesinlikle bizi bir araya getiren program ve amaca uygun hareket etmeli, birliği bozacak fırsatçı yaklaşımlara prim vermemeliyiz.

Yeni örgütlerin kurulmasına katkı sunalım
Bulunduğumuz alanlarda mevcut örgütler içinde çalışmayı ihmal etmemeliyiz. Ancak alanımızda böylesi bir örgütlenme yoksa, var olanlar düşmanın baskıları karşısında gücünü kaybetmişse veya hareketsizleşmişse, mevcut kitle örgütü tüm kitleyi kapsamıyorsa ya da örgütlenme talebinde bulunan örgütsüz bir kitle ile bağ kurmuşsak doğal olarak yeni bir kitle örgütlenmesinin temeline harç atmaktan kaçınmayacağız, bu örgütlerin kurulması için emek vereceğiz.
Birçok alanımızda kulüp, sendika ve meslek örgütlerinin öğrenci birimleri yeni yeni kurulmaktadır. Örgütsel inşası tamamlanmamış, işleyişi henüz oturmamıştır ancak çalışmaları geniş bir kitlenin ilgisini çekmekte, geniş bir kitleye seslenmektedir. Bu durumda tereddütsüz şekilde bu örgütlerin sağlamlaşması için çaba harcamalıyız.
Yine sanatsal-kültürel aktivitelerle uğraştığı halde örgütsüzlükten kaynaklı sıkıntılar çeken öğrencilerle veya belirli hak gaspı karşısında sorun yaşayan ve muhatap arayan öğrenci gruplarıyla karşılaştığımızda da alana ve kitleye en uygun örgütsel yapılanmaya gitmekten kaçınmamalı, örgütlenme talebinde bulunanların örgütsüz kalmasına müsaade etmemeliyiz.
Bazı alanlarımızda ise gerek mesleki örgütlenmelerin dışardan talepleri gerekse de öğrencilerin ilgisi nedeniyle yoldaşlarımızdan destek talep edilmektedir. Bu talepler ciddiyetle ele alınmalı ve kitle örgütüne uygun bir hat izlenmelidir.
Bu emeklerimizin karşılığını alabilmesi ve daha başında düşman saldırısıyla dağılmaması için dikkatli ve planlı hareket etmeli ve her aşamada mümkün olan en geniş kesimle ilişkide olmalı, ortak hareket edilmeli, dayatmalardan kaçınılmalıdır.

Öğrenci derneği perspektifimiz geçerlidir
Yukarıda daha çok mevcut örgütlerde çalışmaya önem vermemiz gerektiğine ve genel olarak kitle örgütlerinde dikkat ettiğimiz bazı konulara değindik. Ancak bu belirlemelerimiz her alanda öğrenci derneği kurma perspektifimizi reddetmediği gibi öğrenci dernekleri için de geçerlidir.
Bizler sınıfsal örgütlenmeler kurmayı esasımıza alırız. Öğrenciler açısından da öğrencilerin ekonomik-akademik sorun ve taleplerini ele alan, bağımsız, tüm öğrencileri kapsayan öğrenci özörgütlülüklerinin kurulmasını temel gündemlerimiz arasında sayarız. Açıktır ki mesleki örgütlerin gençlik birimleri, kulüpler veya farklı siyasal güçlerin ittifak halinde kurduğu örgütler vb tüm öğrencileri değil öğrenciler içinde belirli bir kesimi kapsamaktadır. Ve yalnızca bu tarz örgütler içinde çalışmayla kendimizi sınırlarsak veya bu yönlü propagandalara karşı çıkmazsak devrim için vazgeçilmez bir önemi olan kitlelerin birliği için emek verme görevimizi yerine getiremez ve düzenin işine gelen parçalı, birbirinden habersiz ve birbirine ilgisiz örgütlenmelerin yarattığı bölünmüş bir kitle gerçekliğini kabul etmiş oluruz. Bu elbette ki uzlaşabileceğimiz bir anlayış değildir.
Zaten yukarıda da vurguladığımız gibi aynı alandaki mevcut kitle örgütlerinin birliği için de çaba harcamalıyız ki yalnızca kendi sorunuyla meşgul değil aynı zamanda toplumsal sorunlara da duyarlı ve ortak hareket eden demokratik bir ağ yaratabilelim.
Üniversite ve liselerde mevcut kitle örgütleri içinde çalışmamızda önemli gündem ve hedeflerimizden biri de bu çalışmalar üzerinden tüm öğrencileri kapsayan öğrenci özörgütlüklerini oluşturmayı hızlandırmak, öğrenci derneklerini ve Liseli Öğrenci Birliklerini gündemleştirmek ve mevcut örgütlerin de katkı sunmasını sağlamaktır.
Bugüne kadar öğrenci derneklerinde önemli deneyimler ve kısmi başarılar elde etsek de genel anlamıyla uzun dönemli, kalıcı ve kitlesel öğrenci dernekleri kuramadığımız açık bir gerçektir. Bunda bizim yetersizliklerimiz olduğu kadar YDG’nin salt kendi gücüne dayanarak veya bazı dost güçlerle ortaklaşa yaptığı çalışmaların kısa sürede düşmanın dikkatini çekmesinin, polis, sivil faşist ve rektörlük tarafından saldırıya uğramasının, derneğe ilgi gösteren kitlenin sindirilmesinin veya dernek faaliyetçilerin uzaklaştırma cezası almasının etkisi yadsınmamalıdır.
Dolayısıyla kitle örgütü çalışmalarımızda gerçek niteliklere sahip öğrenci özörgütlülükleri oluşturmak gündemine önem vermeliyiz. Bu örgütlerin kurulmasının en etkili yöntemlerini bulmalıyız. Diğer kitle örgütlerindeki çalışmalarımızın etkisiyle geniş bir kitlenin bu ihtiyacın farkına varması ve ortaklaşması kitlesel öğrenci derneklerinin oluşmasına katkı sunacaktır.

Sonuç olarak
Kitle örgütlerinin devrimci çalışmamızdaki önemine belirli boyutlarıyla yer vermeye çalıştık. Başta da vurguladığımız gibi önümüzdeki dönemde çok çeşitli kitle örgütlerinde kalıcı ve istikrarlı çalışmalar örgütleme ve geniş kitlelere politikalarımızı ulaştırma konusunda ciddi bir ilerleme sağlayabilmeliyiz.
Kitle örgütleri çalışmasında uzun dönemli bir perspektife sahip olmalı, sabırlı bir çalışma yürütmeliyiz. Kısa dönemli çıkarlar vb uğruna ilkelerimizi arka plana atmamalıyız. Bunun uzun dönemli etkisi daha olumsuz sonuçlar doğuracaktır.
Kitle örgütlerinin geneli gericilerin ve reformistlerin denetiminde olabilir, düşman denetimi yoğun olabilir ancak en güvenli olduğumuz yerler kitlelerin içinde olduğumuz, kitlelerin sevgi ve güvenini kazandığımız yerlerdir. Bu nedenle kitle örgütlerinde çalışkan olmalı, emek vermeliyiz. Gereksiz ve alan gerçekliğine uygun olmayan söylemlerle, önerilerle teşhir olmamalı, şüphe çekmemeliyiz. Birçok alanda yeterince kızıl söylemlerde bulunamayabiliriz. Devrimci üsluba uygun sözcükleri istediğimiz gibi kullanamayabiliriz. Devrimci türkülerimizi yüksek sesle söyleyemeyebiliriz Ancak eğer kitle örgütünün tabanı ve seslendiği kitleyle sıkı bağlar kurabilirsek, kitle örgütüne öneri ve politikalarımızla rehberlik edersek kitlelerin politik bilinç seviyesinin yükselmesine yardımcı olabiliriz. Devrim uzun dönemli, sabırlı bir iştir. Attığımız her adımın devrim doğrultusunda atılmış bir adım olması bizim için kıstastır.
Kitle örgütlerindeki çalışmalarımızda siyasal çalışmanın kesinlikle arka planda kalmamasını vurguladık. Siyasal çalışmamız sonucunda bize yaklaşan, olumlu cevaplar veren gençlerin YDG saflarında örgütlenmesi, farklı kitle örgütlerinde YDG’yi takip eden, YDG’nin çağrılarına cevap veren ve YDG’nin kendi bağımsız çalışmalarına katılan gençlerin sayısının artması hem kitle örgütlerindeki çalışmamızın sağlamlaşmasına hem de devrimci gençlik hareketinin yükselmesine hizmet edecektir.