23 Aralık 2008 Salı

Kültür-Sanat üzerine önerge

“Her kültür belli bir toplumun siyasi ve ideolojik bir yansımasıdır… Emperyalist kültür ile yarı-feodal kültür yapışık kardeşlerdir… Böyle bir gerici kültür emperyalistlere ve feodal sınıflara hizmet eder, dolayısıyla da ortadan kaldırılması zorunludur… Eski kültür ile yeni kültür bir ölüm kalım mücadelesi içindedirler. Yeni kültür ise hizmet etmeyi amaçladığı yeni siyaset ve yeni ekonominin bir ideolojik yansımasıdır.” diyor Başkan Mao Ocak 1940’daki Yeni Demokratik Kültür başlıklı makalesinde. Aynı başlıklı makalede Mao eski kültür ile yeni kültür arasındaki mücadelenin devrim ile karşı devrim arasındaki mücadele olduğunu belirtiyor.
Bugün Başkan Mao’nun söylediklerine yarı feodal yarı sömürge ülkemizde ayan beyan tanık oluyoruz. Sanat adı altında, kültür adı altında emperyalizmin köleleştirici kültürünün dayatıldığını görüyoruz. Özellikle gençlik bugün ciddi bir saldırı altında. Sanat adına kültür adına gençliğe aşılanan tüketim kültürüdür, amaçsızlık, umutsuzluktur. Bir yandan Ortaçağdan kalma hurafelerden töre cinayetlerine kadar eğitimden, aile içi ilişkilere kadar feodal kültür dayatmasına maruz kalırken bir yandan Mao’nun belirttiği gibi bu kültürün ikiz kardeşi olan emperyalist kültür modernlik adı altında dayatılmaktadır.
Bugün 12 Eylül gençliği akın akın popüler kültürün etkisinde bir “sanat” anlayışına koşmaktadır. Bugün “Recep İvedik” adlı hepimizin maalesef bilmek zorunda kaldığı filme 4 milyonu aşkın insanın gittiği bir ülkede yaşıyoruz. Aynı şekilde tiyatroların devlet tarafından kapatılıp alışveriş merkezlerine döndürüldüğü, özel tiyatrolara olan devlet desteğinin gittikçe yok olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Birçok yörenin halk oyunlarının, türkülerinin yok olduğu, unutulduğu/unutturulduğu; bir taraftan da disko kültürünün özendirildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Ev kadınlarının feodal hapsolmuşluklarına her gün televizyonlarda izledikleri saçma sapan kadın programları ile daha bir hapsedildiği, çarpık, yoz kadın erkek ilişkilerinin bir taraftan da kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Nasıl çürümüş bir kültürün bizlere dayatıldığına dair daha yüzlerce örnek sayabiliriz. En kısa haliyle emperyalizme göbekten bağlı ülkemizde sistemin kültürü ve sanatı çok iyi bir silah olarak kullandığı bir ülkede yaşıyoruz.
Peki, dayatılan bu yoz kültürün karşısında bizler yani yeni kültürün yani devrimin savunucuları ne yapıyoruz? Biz YDG’liler anti-faşist, anti-emperyalist ve anti-feodal anlayışımızın kültür ayağını ne kadar örebiliyoruz? Bugün için bu meselede çok yetersiz olduğumuz ortadadır. Hem bu konuda atıl bir durumdayız, hem de kültür sanata bakışımız dogmatik ve yanlış anlayışların zaman zaman furyasına kapılmakta. Sanat genelde bizler için yeteri derecede ciddiye alınmayacak, önemsenemez bir olgu. Kitle faaliyetimizin en önde gelen aracı olan dergimizde bile kültür sanata ilişkin sürekli yazılar çıkamıyor. Kültür sanat faaliyetlerinin aynı zamanda bir örgütlenme aracı olduğu da göz önünde yeterince bulundurulmuyor. İçerik olarak ise sanata ve edebiyata daha geniş bir cepheden bakamıyoruz.
Örneğin roman seçerken doğrudan politik mesajlar vermeyen romanlardan bahis açılınca o da neymiş diyebiliyor, protest müzikten başka müzik dinlemeyi küçümseyebiliyoruz. Halkın öz birikimi yanında dünyanın diğer halkalarının sanat birikiminden de yararlanmayı hemen ön yargılarla değerlendiriyoruz.
Yeni Demokratik Kültür, geniş halk yığınlarının anti-emperyalist, anti-feodal kültürüdür. “Devrimci sanat ve edebiyat halkın hayatının devrimci yazar ve sanatçıların kafalarındaki yansımalarının ürünüdür.” Halkın yaşayışı güçlü ve önemli bir ilham kaynağı olmalıdır.
Ancak bizim kültür sanat anlayışımız diğer tüm halkların yeni demokratik kültürüyle de birleşmelidir ve hiçbir ulusun gerici emperyalist kültürüyle birleşmemelidir. Sürekli bize sunulan, içine doğduğumuz toplumda var olan bakış açılarını eleştiri süzgecinden geçirmeliyiz. Sanata geniş bakma amacıyla yaklaşırken bu arada sanat için sanat yapma veya sanat için sanatı takip etme, sınıflar üstü bir sanatı yani olmayan bir sanatı yaratmaya çalışma gibi bir farklı uçtaki anlayışlara da set koymalıyız. Sanatın- kültürün- edebiyatın özünde halka hizmet etmesi gerektiğini gözden kaçırmamalıyız. Bu arada estetik değeri de önemsemeli, sanatsal anlamda da niteliğimizi yükseltmeliyiz.
Kültür sanata önem vermeliyiz çünkü unutmamalıyız “devrimci kültür geniş halk yığınları için güçlü bir silahtır”. Halkın en dinamik kesimi olan, sistem için en tehlikeli unsur olarak bizler gençlik olarak bu silaha gereken önemi vermeliyiz, kültür ordusu yaratmayı önümüze hedef olarak her zaman koymalıyız. Bize gittikçe daha fazla dayatılan burjuva feodal kültürü eleştirerek teşhir etmenin de mücadele yöntemlerinden biri olduğunu unutmamalıyız. Örneğin dergimizde bu konuda sürekli eleştirileri olması için çaba gösterebiliriz. Karşı devrimci kültürün sanat- edebiyat anlayışını sanatsal niteliğini de gözden kaçırmadan sürekli takip ederek eleştirmeli, devrimci kültürün sanatının ürünlerinin takip edilmesini ise sürekli olarak yaygınlaştırmaya çalışmalıyız.
Biraz somut araçlardan bahsetmek gerekirse yaşanmış bir örnek üzerinden konuşacağız; ancak maalesef Ankara YDG’nin pratiklerinden olmayacak bu örnekler. Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği bu yılın başından beri kültür sanat atölyeleri kurdu. Sinema, halk oyunları, edebiyat ve müzik atölyesi olmak üzere 4 atölye var. Sinema atölyesi olarak aylık tematik yani konu belirleniyor ve haftada en az bir gösterim yapılıyor; gösterimlerden sonra film hakkında hem sanatsal yönü hem de filmin konusu üzerine söyleşiler de oluyor. İlk konu Çingeneler ve Çingene filmleri idi. Bir de bülten çıkıyor. Çingenler konusu kapsamında söyleşilerde ve bültende uzun uzun Çingenelerin yaşayışından bahsettik, konu Engels’in Ailenin Devletin Özel Mülkiyetin Kökeni kitabında anlatılanlara kadar geldi. İkinci ayın konusu olarak Latin Amerika filmleri seçildi
Halk oyunları atölyesi olarak haftada bir gün çalışılıyor ve Diyarbakır-Artvin yöreleri öğreniliyor. Halk oyunları hocası sık sık dillerin kültürlerin unutturulduğundan, bazen oyunların bile ekonomik kökeni olduğundan bahsediyor.
Edebiyat atölyesi olarak Öğrenci Derneğinin tanışma toplantısı için bir şiir ve öykü dinletisi yapıldı. Ahmed Arif’ten Kemal Burkay’dan şiirler okundu. Bir arkadaşın yazdığı öykü dile getirildi. Bunun yanında Kafka’nın Dönüşüm romanını okuyup insanın kendine olan yabancılaşmasını tartışma kararı alındı.
Müzik atölyesi yeni oluştu şimdilik ilk faaliyetleri Kazım Koyuncu anmasına ön ayak olmak oldu. Aynı anmada edebiyat atölyesi şiir dinletisi, sinema atölyesi film gösterimi yaptı.
Bütün bu HFÖD atölye faaliyetlerini biraz da ayrıntılı bir biçimde anlatılmasının -anlatımın başında da söylediğimiz gibi-bir nedeni vardır. HFÖD YDG’den farklı yapıda bir demokratik kitle örgütü olsa da buna benzer çalışmalar yapabilir. Alanlarda gerçekten işlevsel bir biçimde faaliyet yürüten kültür sanat komisyonlarının hatta alanlardaki faaliyetçilerin ve okurların ilgi alanlarına göre alt komisyonlar kurulabilir. Dergimizde düzenli olarak bir Genç kadın sayfası oluşturulduğu gibi düzenli kültür sanat sayfaları oluşturulmalıdır.
Ankara YDG

(Oy Çokluğu)

1 yorum:

Adsız dedi ki...

tek yol devriiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiim