23 Aralık 2008 Salı

Yeni Demokrat Gençlik Lise Politikası Önergesi

Egemenlerin tüm örtbas etme çabalarına rağmen bugün daha bir gözler önüne serilen ekonomik krizle birlikte halkın kendiliğinden tepkiselliğinin arttığı ve daha da artacağıdır. Bu kendiliğinden tepkileri kitlelerin örgütlü gücüne dönüştürme; anda gelişen ekonomik- demokratik hak alma arayışlarını sürekli siyasi mücadeleye çekmek gibi önemli ve zor bir görev önümüzde durmaktadır.
Halkın hemen her kesimi açısından açık bir şekilde gözler önünde olan bu durum siyasi yaşamın en dinamik ve bu yüzden sistem için en korkulur yerinde duran gençlik kitleleri için de apaçık geçerlidir. Eğitimin daha fazla paralılaştığı, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, anti- demokratik, faşist uygulamaların daha fazla yoğunlaştığı günler yaşamamız tesadüf olmadığı gibi gittikçe geleceği ellerinden alınan gençliğin politikaya daha duyarlı hale gelmesi, sokaklara çıkıp hakkını aramaya çalışması da tesadüf değildir. Dikkat çekici bir durum olarak sokaklara dökülen, devrimci mücadeleye daha çok yaklaşan öğrenci kitleleri son dönemde büyük oranda lise öğrencilerinin yoğunluğu ile karşımıza çıkmaktadır. Nitelik olarak tüm devrimci gençlik hareketine yayılmış bulunan sıkıntılar liseli gençlik için de geçerli olsa da 1 Mayıslarda, Ankara’da gerçekleştirilen 6 Mayıs anmasında ve başka birçok eylemlilikte liseliler kitleselliği ile göze çarpmıştır.
Sisteme karşı yürüttüğümüz mücadelemizde her zaman önemli bir yer tutan liseli gençliğin önümüzdeki yakın süreçte öneminin artacağı açıktır. Yeni Demokrat Gençlik olarak bizlerin de daha ciddiyetle ele alınan, daha merkezi ve daha sistemli bir liseli gençlik politikasına ihtiyacımız vardır. Bu çerçevede liseli gençliğin sorunlarını son dönemde emperyalizmin artan saldırılarını da göz önünde bulundurarak belki de bir kez daha tahlil etmek bir gerekliliktir.

Sınav Sistemi
Liseli gençliğin hepimizin bildiği gibi önünde duran en önemli, en yakıcı sorun eleme sınavı veya sınavlarıdır. Her kesimden her insan bu sınav sisteminden şikâyet etmekte, her gelen veya gelecek olan hükümet bu sistemi değiştireceğini iddia etmektedir. Şaşırtıcı olmayan bir durum olarak yapılan değişiklikler biçimsel değişikliklerin ötesinde değildir. Hatta söz konusu değişikliklerle gittikçe karmaşıklaşan, gittikçe daha fazla cebimizden para soyan sınav sistemleri karşımıza çıkmaktadır. En son yapılan değişiklikle güya daha “nitelikli” öğrencilerin üniversiteye girmesi ve okul derslerine ilginin daha fazla arttırılması için sınava bilgi soruları daha fazla dâhil edilmiş katsayılar değişmiş, müfredat genişletilmiştir. Ancak bu yöntem tabiî ki de öğrencilere daha büyük bir stres, daha büyük bir karmaşa getirmekten başka bir işe yaramamıştır. Ortaya çıkan tabloda öğrencinin daha fazla ezberlemekten başka bir durumu kalmamıştır. Liselerde öğrenci yine bir şey öğrenemediği için dershanelere ilginin yoğun olması gerekliliği de yeni sistemle ortadan kalkmamıştır.
Son olarak MEB’in 2009 Bütçesi’nde belirttiği daha önce de tartışma konusu olan çok aşamalı sınav sistemi gündeme gelmiştir. Bu sistemin de bize bir getirisinin olmayacağı dahası götüreceği açıktır. Lise hayatımızın son yılında yoğunlaşan stres artık her yıl yoğun bir biçimde yaşanacaktır. Yine lise yıllarının genelde sonlarında dershaneye giden öğrenci daha uzun zaman para akıtacaktır.
Zaten gelir dağılımının bu kadar adaletsiz olduğu ülkemizde adaletli bir üniversiteye giriş mekanizmasının oluşturulamayacağı gerçeği karşımızdadır. Eşit şartlarda olmayanlara eşit bir sınav sistemi uygulandığı sürece sonuç yine aynıdır. Sistem bu eşitsiz durumdan şikâyetçi değil bizzat durumun yürütücüsüdür. Çarpık sınav sistemi hem gençliği apolitize etmenin, sosyal meselelere duyarsızlaştırmanın hem de büyük parasal rantlar elde etmenin bir aracıdır. Uzun yıllar aileler dershanelere tonlarca para akıtmakta ya da işsizliğin, yoksulluğun bu kadar arttığı bırakın dershane parasını ekmek parasının bile bulamadığı Türkiye’de dershanelere gidemeyen, özel ders alamayan öğrencilere üniversite kapıları daha başından kapanmaktadır.
Sadece sınava girmek için bile birçok emekçi aile için büyük denecek paralar ödemek zorunda olan, sistem için tam bir parasal getirim alanı olan liseli gençlik psikolojik travmalar altında da ezilmektedir. Gelecek kaygısı ile en güzel zamanları heba edilmektedir. En yakın arkadaşı ile arasına rekabet duvarı örmek zorunda bırakılan gencin kimi zaman aile ilişkileri bile bozulmaktadır.

Liselerde Eğitim Sistemi
Gelir dağılımının bu kadar adaletsiz olduğu ülkemizde adaletli bir üniversiteye giriş mekanizmasının oluşturulamayacağı gerçeği gibi liselerde mevcut olan müfredat ve eğitim teknikleri ile de doğru bir sistem oturtulamayacağı da bir gerçekliktir. Eğitim sistemi içinde bulunduğu düzenin çok önemli bir parçası olarak; mevcut sosyo-ekonomik yapıdan, hâkim ideolojiden bağımsız olamaz; hatta bizzat hakim ideolojisini kendi propagandasını yapabileceği en işlevsel araçtır. Bu anlamda liseler de ülkemiz egemenlerinin gerici-faşist anlayışlarını dayattıkları, sisteme kendi anlayışlarına uygun; bireyci, rekabetçi kalifiye eleman yetiştirdikleri yerlerdir.
Liselerde öğrenciler hiçbir şey öğrenememekte, tam tersine öğrencinin yorum yapma, fikir yürütme, öğrendiklerini pratiğe aktarma, üretme yetenekleri köreltilmektedir. Çünkü eğitimsizlik, cehalet ve amaçsızlık sistemin hedefi, üretimsizlik ve karmaşa sistemin varlık zeminidir. Sorgulayan öğrenci, düşünen öğrenci zararlıdır, öğrenci dediğin ne verirsen sorgusuz sualsiz kabullenmelidir.
Resmi tarih anlayışı bugün müfredatlarımızın iliklerine kadar işlemiştir. Tamamen Kemalist- faşist ideolojiyle donanmış ders kitaplarımızda hurafeler aracılığı ile gericilikten başka bir şey propaganda edilmemektedir. Zorunlu din dersleri ile devlet tek din tek mezhep politikasını dayatmakta, diğer inançlar/inançsızlıklar ve mezhepler her zamanki gibi inkâr edilmektedir.
Faşist- şovenist anlayışın hedef tahtasında en önde gelen yerini koruyan Kürt ulusuna mensup öğrenciler inkâr ve asimilasyon politikasından okullarında da kendilerine düşen payı almakta, kendilerini en iyi ifade edebilecekleri dil olan anadillerinde eğitim görmekten mahrum bırakılmaktadırlar.
Liselerde uygulanan bu saydığımız ve daha sayacağımız ekonomik, demokratik saldırılara karşı duran öğrencilerin kafasından ise balyoz eksik olmamaktadır. Boyun eğmiyorsan yok olacaksın diyen sistem liselerde disiplin soruşturmalarıyla ve faşist-gerici idarecilerle tüm muhalif unsurları sindirmek istemektedir.

Anti-demokratik uygulamalar
Lise öğrencilerini sindirme çalışmalarının bir parçası olarak en başta gelen uygulama olarak öğrencilerin söz-yetki-karar-örgütlenme özgürlüğünün yok sayılması gelmektedir. Liseliler kendilerini doğrudan ilgilendiren kararlar da bile söz sahibi değildir. Başkaları onlar adına karar vermekte ve uygulamaktadır. Kendilerine karşı uygulanan bu politikalara karşı çıkan, örgütlenme çabası içinde olan öğrencilere karşı ise hemen örgütlenme yasağı devreye girmekte, disiplin soruşturmaları ile öğrenci yıldırılmak istenmektedir. Arama terörü ile öğrencilerin yaşamlarına doğrudan müdahale edilmekte, çantasında bırakın dağıtmayı siyasi yayınlar sadece bulunduğu için bile öğrencilere cezalar verilmektedir. Oysa çoğu lisede her zamanki gibi egemen olmaya çalışan sivil faşist unsurların ise örgütlenmesine bırakın engel olmayı bizzat idareciler bu unsurlarla birlikte hareket etmektedir.
Liselerde güya öğrencinin sözcüsü olan öğrenci temsilcilikleri oluşturulmuştur. Çoğu zaman idareciler tarafından bu temsilcilikler yok sayılmaktadır. Altı doldurulamamış, amacı belirsiz bir kurum olan temsilciliklere genelde idarecilerin kuklası olan temsilciler gelmektedir. Temsilciler temsil ettiklerinin haklarını aramaktan ziyade birkaç şenlik düzenlemekten öteye gidememektedir.
Gerek anti-demokratik uygulamalardan gerek gerici eğitim anlayışından liseli kadın da nasibini almaktadır. Her alanda olduğu gibi liselerde de kadın bir meta olarak görülmekte, hakları iki kat ipotek altına alınmaktadır. Korunmaya muhtaç bir varlık olarak görülen liseli kadın bir yandan tacizlere maruz bırakılırken bir yandan baba, ağabey, öğretmen, idareci baskısı görmektedir. Bugün liseli kadınların porno filmlere malzeme olduğu gerçeği karşımızda dururken, bir yandan bir erkekle yan yana görüldüğü için bile liseli kadınlar hakaretlere, baskılara, şiddete maruz kalmaktadır.

Yoz Kültür ve Liselerdeki Hâkimiyeti
Özellikle 12 Eylül sonrası gençlik üzerinde daha fazla hakim kılınabilen yoz kültür bugün belki de en çok liselerde hakimiyetini ilan etmiş durumdadır. Hayatının belki de en hassas döneminde olan, kişiliği yeni yeni oturan lise öğrencisi medyanın da çok büyük etkisiyle büyük bir abluka ile sarılmıştır. Dinlediği müzikten, arkadaş ilişkilerine, giyimine kadar tüm şekillenişi sistem tarafından gerçekleştirilen liseli gençlik yanlış özgürlük arayışları içindedir.
Bizzat devlet eliyle yaygınlaştırılan uyuşturucu kullanımı, aşırı alkol tüketimi, çeteleşme, fuhuş, artış gösteren şiddet bugün gençlik tarafından özgürlük olarak algılanmaktadır; oysa sisteme esaretten başka bir şey değildir. Derinleşen krizle birlikte son yıllarda uyuşturucu kullanımının ilkokul sıralarına kadar düşmesi, yaygınlaşması, liselerde fuhuşun daha çok özendirilmesi tesadüf değildir.
Uyuşturucu kullanımının ve çeteleşmenin bugün devlet eliyle daha çok emekçi mahallelere sokulması ise hiç tesadüf değildir. Sistem kendi korkuları büyüdükçe karşısına çıkabilecek unsurları çeşitli araçlarla bastırmak istemektedir. Karşısında dinamik, cüretli, bilinçli bir halk gençliği görmek istemeyenler gençliği büyük bir umutsuzluk, amaçsızlık ve bireycileşme çukuruna atmaktadır. Liseli gençliğin kültürel şekillenişi tamamen hakim ideolojiye, emperyalist sömürü sisteminin ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir.

Ortaöğretimde Piyasalaşma
Emperyalist egemenlerin ihtiyaçları ve politikaları çerçevesinde, ülkemizde son dönemde eğitimin daha paralı hale getirilmesi politikasının uygulandığını ve bunun AB’ye uyum süreci adı altında yapıldığını biliyoruz.
“Ne kadar paran varsa o kadar eğitim” anlayışının hakim kılınmaya, eğitimin bir hak olmaktan çıkartılıp bir pazar malzemesi haline getirilmeye çalışıldığı bu süreçten liseler de nasibini almaktadır. İlkokul sıralarından meslek hayatımıza kadar bizi soyma üzerine kurulu düzen her yıl kayıt parası, spor parası, karne parası adı altında bizlerden haraç kesmektedir. Üstelik bir yıl daha haraç kesmek için ortaöğretim süresi 4 yıla çıkarılmıştır. Mevcut eğitim sistemi ile “ne kadar çok yıl okursan o kadar öğrenirsin” anlayışından ziyade “ne kadar çok yıl okursan o kadar soyulursun” anlayışı bir gerçekliktir.
AKP hükümeti ücretsiz ders kitabı uygulaması başlatmasıyla emekçi halkımızın gözünü boyamaya çalışırken bir yandan da aynı hükümet döneminde neo-liberal politikaların bir parçası olarak özel liselerin eğitim hayatındaki payı çok büyük oranlarda artmıştır. Özel okulların payı arttıkça devlet okullarının kalitesinin yükseleceği hikayesi söylene dursun; devlet okullarında kalite gittikçe düşmekte yani düşürülmekte ve özel okullar özendirilmektedir. En son yayınlanan MEB 2009 bütçesinde bu daha net görülmektedir. Buna göre dershanelerin özel okula dönüştürülmesi planlanmaktadır. Yani hayatımızı gittikçe daha fazla özel okul saracaktır ve parası olamayana lise kapıları da kapanacaktır.
Lise kapısından girmiş öğrenciye lisede olmazsa üniversitede, orada olmazsa iş hayatında emperyalist yasalar kendini dayatacaktır. Bugün meclisten bir bir geçirilen mesleki dönüşüm yasaları, YÖK’ün üniversiteleri paralı hale getirme palanları, GSS ile uygulanan sosyal yıkımlar lise öğrencisini çok yakından ilgilendirmektedir. Bu ekonomik saldırılar bütün bir gençliğin geleceğini ellerinden almanın toplamıdır.
Ortaöğretimdeki piyasalaşma kapsamında meslek liselerinin daha farklı bir durumu göze çarpmaktadır. Meslek lisesi öğrencileri genel ekonomik saldırıların yanında bir de staj sömürüsü ile karşı karşıyadır. Bu liselerde okuyan öğrencilerin emeği komprador burjuvazinin kısa ve orta vadeli ihtiyaçları doğrultusunda peşkeş çekilmektedir. Staj dedikleri sömürü aracı ile öğrenci bir alanda üretim yapmakta, patronu kendisine not vermektedir. Öğrenciler not baskısı ile adeta patronalara köle edilmektedir. Elinde büyük kozlar bulunan patron öğrencinin mesleğini öğrenmesi kaygısından çok uzaktır ve mesleği dışında bir sürü iş yaptırmaktadır. Üstelik çalışma ücretleri çok düşüktür ve staj süresince öğrencinin hiçbir sosyal güvencesi de yoktur.

Ne Yapmalı?
Liselilerin bugün gelinen noktada, bu derece artmış saldırganlık karşısında sorunlarının esas çözüm anahtarının örgütlenmede olduğu açıktır. Zaten liselilerin son dönemde yaşanan çıkışı sadece eylemliliklerde alanlarda olmakla kalmamakta birçok öğrenci örgütlenme arayışı ile devrimci mücadeleye katılmak istemektedir. Bir taraftan liselilerin büyük bir kısmı ise 12 Eylül AFC’sinin ürünü bir gençlik olarak korkmakta, kaygılar duymakta, üniversitede örgütleneceğinden bahsetmektedir. Burada YDG olarak bizim yapmamız gereken asıl şey liseliler için alternatif olabilme özelliğimizi ortaya koyabilmemizdir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi daha ciddiyetle ele alınmış, daha merkezi bir liseli gençlik politikası bir ihtiyaç olarak kendini dayatmıştır.
Liseli kesim arkadaş çevresi ile daha sıkı ilişki içindedir ve hatta çoğu ile aynı semti paylaşmaktadır. Bu, liselinin kendini ve başkalarını örgütleyici olması için avantajlı bir durumdur.
Liselilerin yaşı küçüktür; bu durum liselilerin örgütlenme sürecinin başında biraz sıkıntılar yaratırken doğru politikalarla avantaja çevrilebilir. Liseli gencin ayakları daha az yere basar, somut koşulların somut tahlilini yapmada zorluk çeker, duygusal bakmaya meyillidir. Ancak yeni şekillenen bir bünye olarak doğru müdahaleler ve örgütlenme tarzı ile mücadelenin en ön saftaki savunucusu olabilir.
Aileye daha bağımlı olma, üniversite ortamına göre örgütlenmeye yönelik saldırıların yoğunluğu liselerde örgütlü olmanın dezavantajları olarak karşımıza çıkmaktadır. Liselilerin kendi özgüllükleri ve liselerdeki olanaklar ve olanaksızlıklar da göz önünde bulundurularak hem genelde hem de yerellerde liseli gençliğe gitmenin en doğru araçları bulunmalı ve sürekli geliştirilmelidir.
Yıllardır YDG olarak da savunduğumuz gibi liseli gençliğin sorunlarının çözüm mekanizması olma anlamında LÖB’ler kurma ve LÖB’leri işlevsel hale getirme önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Bilindiği gibi “devrim kitlelerin eseri olacaktır” ve bu yüzden Yeni Demokrat Gençlik demokratik mevziler, kitle inisiyatifinin açığa çıkartılabileceği özörgütlülükler oluşturmayı veya mevcut olanlarını anti-faşist anti-feodal, anti-emperyalist bir hatta çekmeyi hedefler.
LÖB’ler de yine bildiğimiz gibi lise öğrencilerinin sorunları etrafında bir araya gelerek birlikte düşündükleri, sorgulamaya yöneldikleri, ürettikleri öğrenci özörgütlülüğüdür. Lise öğrencisi bu DKÖ’ler aracılığı ile kolektif hak arama bilincini edinmelidir. LÖB’ler işleyiş olarak da DKÖ’lerin genel işleyişine tabidir: yani demokratik tarafı ağar basmakla birlikte demokratik merkeziyetçilik işleyişe hakim olmalıdır.
Dar grup çıkarlarının her DKÖ’de olduğu gibi LÖB’lerde de devreye girmesi bizler için şaşırtıcı olmayacaktır. Hatta diğer gençlik örgütlerinde hele son dönemde bolca rastladığımız bu furyaya bizim de kendimizi kaptırabileceğimiz olasılığı da önümüzde durmaktadır. Ancak biz YDG’liler bu konuda en doğru anlayış olarak LÖB’lere ne YDG’nin ne de başka bir gençlik örgütünün yeriymiş mantığıyla, ya da LÖB’leri bir siyasetler platformu görme anlayışı ile hareket etmemeliyiz.
LÖB’lerdeki en önde gelen amacımızın LÖB’leri kitlenin sorunlarını çözebilecek yerler haline getirmek, kitle inisiyatifini açığa çıkarmak, kitlelerden öğrenmek, kitlelerle hareket etmek olduğunu gözden kaçırmamamız gerekmektedir. LÖB’ler içinde faaliyet yürütülüyorsa en başta lise öğrencisi yani kitlenin bir parçası olma kimliğimizle ve bakış açımızla orada bulunmalıyız.
Bizim gerçek alternatif oluşumuzu anlatmamızda DKÖ’lerde doğru bir çizgi izlememizin de etkisinin çok büyük olacağı açıktır. LÖB’lerin kuruluşundan işleyişine bizler demokratik mekanizmayı işletmenin kaygısıyla hareket etmeli, karar sürecinden pratik faaliyete kadar tüm kitleyi sürece katmak için uğraş vermeliyiz. En başta yeni bir LÖB kurma görevi ve koşulu önümüzde duruyorsa en başta gözetmemiz gereken nokta yerellerde LÖB’leri kurmak olmalıdır. Meselenin ta başından bir lise öğrencisi olarak yaşadığımız sorunlardan rahatsız olan öğrencilerle meseleyi tartışmak büyük önem taşımakta, daha başında doğru bir anlayışla hareket etmemize yol açmaktadır
Liselerde yürüteceğimiz çalışmalar sadece LÖB’ler içinde faaliyet yürütmekle sınırlı değildir elbette. YDG faaliyetçisi olarak da liselerde koşullar doğrultusunda ve doğru araçlarla faaliyet yürütmemiz gerekmektedir. Bunun için de en önce yapmamız gereken içinde faaliyet yürüttüğümüz liselerde durum değerlendirmesi yapmak, o okuldaki kitlenin durumunu, en yakıcı sorunlarını, öğretmenlerin görüşlerini, sendikal mücadele içinde olanlarını tespit etmektir. Bu koşulları tahlil ettikten sonra faaliyetimizin en doğru araçlarını kavramak mümkün olacaktır.
Bu araçları belirledikten sonra hem lise yerelinde yaşanan sorunları gündemleştirmek hem de YDG’nin genel politikalarını yerele indirmek amacımız olmalıdır. Liseli gençliğin önünde duran sorunlarını sürekli teşhir etmek gibi bir durum zaten önümüzde mevcuttur. Bunun için en başta duran aracımız da yayın dağıtımı, YDG lise toplantıları almak vb araçlardır.
Koşul varsa olabildiğince öğrenci temsilciliklerine girmek ve bu kurumları olması gereken gerçek işlevlerine kavuşturmak da gündeme alınabilir bir konudur. Ancak bunlar yeterli olmamaktadır.
Kitlenin hem genelde hem de alanda karşılaştığı en yakıcı sorunlar doğrultusunda küçük çaplı daha yerele özgü kampanyalar örgütlenmeli, bunun yanında genelde tüm liseli gençlik hatta öğrenci gençliğin gündemine girebilecek kampanyaların her alandaki lise ayağı iyi örülmelidir.
Bu yıl ÖSS her yıl olduğu gibi medyanın ve devletin de etkisiyle çok da tartışmalı olarak liseli, dershaneli gençliğin gündemine girecektir. Bizlerin geleceği hakkında egemenler yine bizlerden bağımsız tartışmalar yürüteceklerdir.
Bu anlamda Mayıs-Haziran aylarında egemenlerin değil liselilerin geleceğinin ellerinden alınışını tartışması önemlidir. ÖSS sürecinde geçen yıl olduğu gibi bu yılda ciddiyetle ele alınan tartışmalar ve YDG’nin de için bulunduğu eylemlilik süreçleri yaşanacaktır. Ancak bu süreç daha yaygın araçların kullanıldığı, gidilebilecek en geniş kesime sınav sisteminin teşhir edildiği bir süreç olarak da ele alınabilir.
Hem bu sürece daha ayrıntılı şekil vermek hem de daha ortaklaşmış, daha sistemli bir lise faaliyetini, liselerde örgütlenme sorununu tartışmak, önümüze somut hedefler koymak için ağırlıklı olarak liseliler olmak üzere tüm alanları bir araya getirmek gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzden Ankara’da bahar döneminde 1 günlük merkezi bir YDG liseli buluşması gerçekleştirmeyi öneriyoruz.

Ankara YDG

(Oy Çokluğu)

Hiç yorum yok: