23 Aralık 2008 Salı

KÜRT ULUSAL SORUNUNA PRATİKTE YAKLAŞIMIMIZ

Bugün açısından içinde bulunduğumuz durum, Kürt Ulusal Sorununa yaklaşımımızı hiç olmadığı kadar önemli kılmaktadır. Var olan ekonomik krizle beraber, egemenler açısından kaygı verici olan yönetememe krizi, karşılığında, bir bütün daha fazla katliamı, daha fazla baskıyı getirmektedir.
Özellikle son dönem daha da belirginleşmekle birlikte, TC ordusu gerilla karşısında acze düşmüş, bunun karşılığında sınır içi-dışı operasyonlarla gerilla üzerindeki katliamı boyutlandırmaya çalışmıştır. Bununla birlikte Kürt Ulusal Hareketine ya da genel olarak Batı illerinde yaşayan Kürtlere yönelik, -devlet eliyle geliştirilen- linç girişimlerinde bulunarak ve en son Ulusal Hareketin önderi A.Öcalan’ a yapılan fiziksel saldırıyla beraber baskının dozajı artırmaktadır.
Bir paragrafta dile getirmeye çalıştığımız bu gelişmeler, aslında gelişiminden hepimizin haberdar olduğu olaylardır. Fakat asıl olan yaşanan saldırıları bilmemiz ve sonucunda öfke duygularımızın kabarması değil bilincimizi faşizme olan öfkemizle harmanlayarak, kendimizi toplumsal pratiğin tek tek parçalarına katılmakla sınırlamadan, saldırılara politikalar geliştirerek cevap olabilmemizdir. Bu bir zorunluluktur.
Fakat sergilediğimiz pratik bu zorunluluğu yerine getirmekten uzaktadır. Öcalan’a yönelik fiziksel müdahaleden sonraki eylemler başta olmak üzere bir bütün ulusal temelli eylemlere katılımımızın zayıflığının nedenleri sorgulanarak açığa çıkarılmalıdır. Bu muhakeme yapılırken sadece son birkaç yılda yapılan saldırılara bakmak ve bizim bu saldırılar karşısındaki tutumumuzu irdelemek yeterli olacaktır. Birkaç örnekle somutlarsak; Altınova ve akabinde Adana’da devlet eliyle geliştirilen ırkçı saldırılar, Sakarya’da bir kişinin ölümü ile sonuçlanan faşist saldırı karşısındaki tutumumuz, 2006’ da “ölen her Türk askerine karşılık, bir DTP’ li öldürülmeli” diyen faşist köşe yazarının ifadelerini düşünce özgürlüğü olarak değerlendiren savcının tespitlerini isabetli bulan mahkemenin ya da bir bütün adalet sisteminin teşhiri… Gerillaya yönelik yapılan operasyonlar ve yaşanan her gerilla katliamı sonrası kanıksamış ruh halimiz… Kürtlerin anadilinde konuşma, eğitim görme vb. hakkına devletin yaklaşımı… Ve son olarak da R.T.Erdoğan’ ın T. Kürdistanı ziyaretinde kolluk güçlerinin bir kişinin katledilmesiyle sonuçlanan saldırıları ve “ya sev, ya terk et” diyerek düşüncelerini “özlü” bir şekilde dile getiren R. T. Erdoğan’ın açıklamalarına cevap olamamak… Bu birkaç örnek ve bizim pasif kalmamız, ne demek istediğimizi net olarak ortaya koymaktadır.
Vurgulamak istediğimiz sorun genel bir sorun olmakla beraber, sorunu çözerken nedenlerini irdelememiz gerekiyor. Bu nedenler arasında Kürtlere yapılan saldırıları kendimize yapılmış olarak görmemek, yani sorunu tam anlamıyla hissedememek bir neden olarak başta gelir sanırsak.
Bir başka açıdan değerlendirirsek, sorunun çözümünü tek başına, var olan eylemlere katılmakta görmemek gerekiyor. Elbette ki katılmak, gözlemlemek önemlidir fakat daha da önemlisi, saldırılar sonrası refleks geliştirip, politikalarımızı kitlelerle ete kemiğe büründürmektir.
3. Konferansımızla birlikte, ulusal sorunla ilgili var olan teorik görüşlerimizin ışığında, bu konuya olan duyarlılığımızı artırarak, eksikliklerimizi kapatmaya yönelik çabalamalıyız.
(Oy Birliği)

Hiç yorum yok: