Sosyo-ekonomik yapısının etkisiyle ülkemizde yakıcılığı daha da hissedilen kadın sorunu, özellikle T. Kürdistanı’nda yıllardır süren savaşın da kadın üzerinde birçok etkisini barındırmasından dolayı, özgün değerlendirmelerin yapılmasına zemin oluşturmaktadır.
Zorunlu göçün etkileri
Ülkemizde 90’lı yıllarda ivmelenen ve 20 yıl süren savaş ortamında güvenlik gerekçe gösterilerek 4000’e yakın köy boşaltılmış, 3 milyona yakın insan zorla göç ettirilmiştir. Zorunlu göçle beraber köy ve kent kültürü arasına sıkışma ve yaşanan depresyonun faturasını birçok açıdan kadınlar ödemiştir. Göçle paralel artan ev içi şiddet, kadının en fazla karşılaştığı sorunların başında gelmektedir. Göçün ekonomik tarafı ele alındığında, özellikle tarım ve hayvancılıkla yaşamını sürdürenler, şehirde işsiz kalmış; bu olgu ise evde kadını cephe alan bir şiddete dönüşmüştür.
Göç süreci öncesi kadın, tarım ve hayvancılık alanında “üretici” bir konumdayken; göç sonrasında bu durum değişmiş, kadının üretimden kopmasına neden olmuştur. Köyde kendisine ait sınırlı da olsa bir sosyal ortamı olan kadınlar, şehirlere göç ettikten sonra sosyal yaşamlarını sürdürebilecek bir alan bulamamış, sosyal yaşamı evin duvarları ile sınırlı kalmıştır. Bu olgu, kadının kendisini bedensel ve ruhsal açıdan yetersiz ve hasta hissetmesine de neden olmuştur.
Anadilini konuşamaması, gittiği yerlerde kendisini ifade edememesine neden olmuştur. Zorunlu göç nedeniyle İstanbul’a taşınan Lawin, İstanbul’u yalnızlık olarak tanımlıyor ve ekliyor: “Türkçe bilmediğim ilk günler çok zordu. Sokağa çıkamazdım, okulda Kürtçe yasak olduğu için Kürtlerle bile arkadaşlık edemezdim. Derin bir sessizlik. Hala sessiz rüyalar görürüm bazen.”
Kadınlar açısından, zorunlu göçün ruhsal ve toplumsal sonuçlarına göre;
Türkçe bilmediği için şehir ortamına uyum sağlayamama: % 65
Sosyal çevrelerini kaybetmeden, aile ve akraba çevresinden uzak kalmadan yakınma: % 80
Hanedekiler dışında hiç kimseyle iletişimin bulunmaması: % 75
Psikolojik sorunların artması, gerginlik ve baş ağrısı: % 90
Yapılan araştırmalarda köye dönmeyi en çok kadınların istediği gözlemlenmiştir.
Taciz ve Tecavüz
T. Kürdistanı’nda kadınlar; toplu tecavüze uğrayarak, işkence görerek, öldürülerek, evlat ve eş acısı çekerek savaşın iğrenç uygulamalarına maruz kalıyorlar. Birçok kadının gözaltında taciz ve tecavüzlere uğradığı hepimizce bilinen bir gerçeklikken, bunun yanı sıra köy ve ev baskınlarında eşinin, çocuklarının ve hatta köylülerin gözü önünde askerlerin, kontrgerillanın taciz ve tecavüzüne maruz kalan kadın sayısı hiç de az değildir. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bünyesinde çalışan bir kurumun yaptığı saha çalışmalarından birinde ….. adlı kadının sürekli elbiselerini yıkadığı görülmüş, bunun üzerine yapılan konuşmalarda kadının, geçmişte bir askerin tecavüzüne uğradığı ve bu sırada üstünde olan elbiselerinin “kirlendiğini” gördüğü için sürekli “temizlenme” ihtiyacı hissettiği anlaşılmıştır. Bu yönlü verilecek örnekler hiç de az değildir. Aynı zamanda, bu durumu yaşayan ve psikolojik etkilerini atlatamayan birçok kadının intihar ettiği de bilinmektedir.
Bölgede son yıllarda artış gösteren intiharların nedenlerine bakıldığında görülmektedir ki; göçle birlikte yeni yaşam alanlarında yaşanan uyum sorunu, savaşta yaşananlar, kayıplar ve beraberinde oluşan travmalar, aile içi şiddet, gözaltılar, taciz, tecavüz ve ekonomik sorun gibi birçok etken sayılabilmektedir. Kaynağını bu sorunlardan alan intiharlar, “kendi istemiyle yaşamına son vermek” olarak tanımlanmakta ve intiharların aslında bir “cinayet” olduğu gerçeği görülmek istenmemektedir.
Tüm bu etkenler göz önünde bulundurulduğunda T. Kürdistanı’nda süren savaşın, Kürt halkı üzerinde fiziksel ve psikolojik birçok iz bıraktığı görülmektedir. Bu izlerden en çok nasibini alansa yine kadınlar olmuştur. Savaş ve sonuçları, ülkemizde cinsel ve sınıfsal anlamda sömürülen kadınların sömürüsünü katmerleştirmiş, buna bir de ulusal sömürü eklenmiştir.
Bu nedenle bizler; YDG Programında bulunan “Yeni Demokrat Gençlik; cinsiyet ayrımcılığına, cinsel sömürüye, kadın bedenine yönelik metalaştırma saldırılarına, erkek egemen anlayışa ve onun yansıması olan geleneksel kadın kişiliğinin halk gençliği içindeki izdüşümlerine karşı mücadele yürütür….” ibaresine,
“Yeni Demokrat Gençlik; cinsiyet ayrımcılığına, cinsel ve ulusal sömürüye, kadın bedenine yönelik metalaştırma saldırılarına…” şeklinde bir eklemenin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Amed YDG Kadın Komisyonu
Kaynaklar:
Selis Kadın Danışmanlık Merkezi
Héviya Jiné Dergisi
Kadının Sesi Dergisi
(Oybirliği)
23 Aralık 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder