Son yıllarda hemen her gazeteyi açışımızda, güncel olaylara her göz atışımızda birilerinin (Emperyalist sisteminin sözcülerinin) Bologna Süreci, GATS anlaşması gibi şeylerden bahsettiğini ve “…Avrupa Birliği Programları’nın amacı, ülkeler arasındaki işbirliğini her alanda geliştirmektedir. Bu programların uygulanması, sosyo-ekonomik, kültürel ve bilimsel alanlarda ülkelere büyük katkıda bulunmaktadır.” gibi ifadeler kullandıklarını görüyoruz veya okuyoruz. YÖK Başkanı başta olmak üzere ülkemizdeki emperyalizmin sözcülerinin ise eğitimin paralılaşması, sözleşmeli öğretmenlik, yetkin mühendislik, ücretli avukatlık, aile hekimliği vb uygulamalardan bahsettiğine ve tabii ki de sadece bahsetmekle kalmayıp bu uygulamaları hayatımıza hızla soktuğuna ve sokmaya da devam ettiğine tanık oluyoruz.
Her ne kadar egemenler tarafından ülkeler arası işbirliği, Avrupalılık, eğitimin eşit hale gelmesi gibi ifadelerle tüm bu süreçler bize yutturulmaya çalışılsa da bizler biliyoruz ki; bugün yaşanan, emperyalist sistemin ihtiyaçlarına göre eğitim ve meslek hayatımızın şekillendirilmesinden başka bir şey değildir. Mevcut emperyalist sistem gittikçe daha fazla sektörde, gittikçe daha fazla ülkede kârlarına kâr katmak, pazarlarını genişletmek, ucuz iş gücü bulabilecekleri alanlar yaratmak vb. istemektedir. Bu istekler doğrultusunda hizmet alanlarının tamamını emperyalist egemenlerin denetimine açmak amaçlanmaktadır. Sürecin Türkiye ayağı da büyük bir kararlılıkla işletilmiş, bizlerin geleceğini doğrudan etkileyen birçok alanda yasal düzenlemeler meclisten geçirilmiş ya da tasarı- taslak şeklinde tartışmaya açılmıştır. Bu alanlardan biri de “ücretli avukatlık” tartışmalarıyla gündeme gelen hukuk alanıdır.
TBB (Türkiye Barolar Birliği) tarafından sunulan Avukatlık Yasası Taslağı ile bu konudaki tartışmalar gündeme gelmiştir. 25.12.2006 tarihinde TBB tarafından yayınlanan, tamamen masumane bir uygulama olarak gösterilmek istenen bu yasa taslağı, öğrenciler açısından; hukuk fakültelerinde uzun yıllar ağır dersler ve zor sınavlarla boğuşan hukuk öğrencilerinin geleceksizleştirilmesini yasalaştırmaya çalışan bir taslaktan başka bir şey değildir. Söz konusu taslak sistem açısından ise tam anlamıyla ucuz iş gücü demektir.
Mevcut uygulamada hukuk fakültesi mezunu bir öğrenci 1 yıllık stajını tamamladıktan sonra durumuna göre kendi bürosunda ya da bir başka avukatın yanında çalışabilmektedir. Şimdiki durumda bile hukuk fakültesi mezunlarının birçoğu ekonomik olanakları olmadığı için staj döneminden başlamak üzere belirli bir süre geçene kadar başka avukatların yanında ağır bir iş temposuyla fakat düşük ücretlere mesleklerini yapmak zorunda kalıyor. Yasa taslağı ile ise avukatlık tamamen piyasanın hizmetine sokulmak isteniyor ve avukatların kendi içinde ikiye ayrılması öngörülüyor: ücretli avukatlar ve avukatlar. Peki, bu iki farklı grup avukat arasında ne gibi farklar olması planlanıyor?
Taslak metinde belirlendiği üzere “ücretli avukat, avukatlık faaliyetini avukatla ya da avukatlık bürosu ile ya da avukatlık ortaklığı ile yapmış olduğu vekalet sözleşmesi kapsamında yürüten avukattır.” Biz kendi tanımımızı yapacak olursak; ücretli avukatlık “avukatlık” faaliyetini patronluk konum ve yetkilerine sahip avukatlarla yapmış olduğu vekalet=iş sözleşmesi kapsamında yürüten “avukattır”.
Ücretli avukatların mesleklerini yaparkenki konumları, hakları tamamen diğer avukatlardan ayrı tutulmaktadır. Ücretli avukatlar bu yasa taslağı ile avukatlık ruhsatnamesi alamamakta, eline bir kimlik verilmekte, Avukatlık Kanunu ve meslek kurallarına uymaları istenmesine karşın baroya kaydı dondurulmaktadır; böylece de baro genel kurulunda seçme ve seçilme hakkını kullanamamaktadır. Yanında çalıştıkları kuruma, kişiye karşı disiplin suçu işleyen ücretli avukatlar hem disiplin cezalarına hem de ücretli avukatlık sicilinden kaydının silinmesi cezasına maruz bırakılmaktadır.
Mesele yalnızca mesleki haklar mı?
Durumun sadece mesleki haklarımız bakımından değil adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığı gibi değerler bakımından da önemle incelenmesi gereken tarafları vardır. Burjuva hukuk sisteminden doğabilecek adaletin ne kadar adalet olacağı açıktır. Hele de burjuva anlamda bile hukuk devleti kurallarının, yargının özelde de savunmanın bağımsızlığının doğru düzgün işlemediği faşizmin hakim olduğu bir ülkede yaşadığımızı düşünürsek adalet arayışlarının neyle sonuçlanacağı açıktır. Ancak ücretli avukatlık uygulaması ile adil yargılanma hakkının, yargının, özelde de savunmanın bağımsızlığına her gün belki de her saat inen darbelere çok büyük ve kapsamlı, herkesi etkileyebilecek bir darbe daha inmiş olacaktır. Böylece yaşadığımız faşist düzende görece bağımsız bir durumda olan avukatların savunma makamının haksızlıklar karşısında hukuksuzluğa ve devletin baskısına karşı etkili olmasına da son verilmesi sağlanacaktır.
Ücretli avukatlık yasa taslağında şu ifadeler kullanılmaktadır: “ücretli avukat mesleki faaliyetlerini kendisine verilen iş temelinde gerçekleştirir.” Avukatlık Kanunu Madde 2/2’de de görülebileceği gibi “hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine…” tahsis etmekle yükümlü avukatların taslaktaki bu ifadeden de anlaşıldığı gibi bilgi ve tecrübelerini emrinde çalıştığı kişiler yararına kullanması istenmekte, kendi adlarına dava ve iş takip edemeyecekleri, vekaletname alamayacakları öngörülmektedir.
Bir kamu hizmeti icra eden/etmesi gereken, avukatlar mesleki anlamda hiyerarşik bir yapılanma içine sokulmakta, bağımsız bir şekilde müvekkilini savunması gereken avukat ekonomik ve düşünsel anlamda bağımlılık altında işini yapmak zorunda bırakılmaktadır. Bu durum en özet haliyle avukatları ücretli köleler haline getirmekten başka bir anlam ifade etmemektedir. Ayrıca müvekkiller de müşteri konumuna getirilmek istenmekte, “avukatlık ücret sözleşmesi” düzenlenmeden ve baroya onaylatıldığına dair damga vurulmadan kişilerin savunma ve adil yargılanma hakkını kullanamayacağı öngörülmektedir. Sağlık, eğitim gibi hakları hızla elinden alınmakta olan halkımızın adil yargılanma hakkı da elinden alınmak istenmektedir. Ülkemizdeki geniş halk kesimlerinin ekonomik durumunu düşündüğümüzde birçok kişinin bu hakkından mahrum kalacağı, kâr elde etme amacıyla hareket eden avukatlık şirketlerinin yanına bile yaklaşamayacağı açıktır.
Hukuk patronları, müşterileri ve işçisi olan bir alan değil kamu hizmeti veren, uyuşmazlıkların çözümünde haklıyı haksızı ayırt etmede savunma makamı olarak en büyük yardımcılardan olan avukatları ve bir insan hakkı olarak savunma hakkına sahip müvekkilleri olan bir alan olmalıdır. Ancak yukarıda da bahsetmeye çalıştığımız gibi emperyalist politikalar azgınca eğitimden sağlığa her alana el attığı, en doğal haklarımız üzerinde bile rant kapısını açtığı ve büyüttüğü gibi hukuka, yani savunma hakkımıza da el atmak istemektedir. Gerek ülke içinde gerek yurt dışında “avukatlık” mesleğini yerine getiren büyük avukatlık şirketleri ellerini ovuşturarak ücretli avukatlık uygulamasını, başka bir ifadeyle çoğu yeni mezun olmuş, kendi bürosunu açma koşulu olmayan avukatları yani ücretli kölelerini beklemektedir. Bir meslek odası olarak görevi avukatların mesleki haklarını savunmak olan TBB ise tam tersine sürece sessiz kalmakla bile yetinmemekte, bu söz konusu neo-liberal politikaların bugün için sözcülüğünü, yarın için uygulayıcılığını üstlenmektedir.
Sonuç olarak gördüğümüz tabloda, özellikle son yıllarda her alanda her meslekte haklarımız elimizden alınmakta, üniversite, hastane kapıları yüzümüze kapatılmaktadır. Doğduğumuz günden beri sistem için bir insan değil rant kapısı olduğumuz aşikardır. Neo-liberal politikalarla gittikçe daha fazla saldırı yaşadığımız şu günlerde meslek odalarının vb. kurumların sorunlarımıza çözüm olamadığı bir sürecin içindeyiz. Sorunları en yakıcı biçimde yaşayanlar, çünkü egemenlerin sömürü politikalarında ilk elden hedef olarak seçtiği kişiler biz gençleriz. Geleceğimizin hızla ipotek altına alındığı böylesi bir dönemde öncelikle bizim üzerimizde her alanda oynanan oyunların farkında olmak, hemen sonrasında bu farkındalığı düşünsel alandan eylem alanına çıkartmak zorundayız. Bulunduğumuz her alanda bize yöneltilen bu saldırıları, hak gasplarını gündeme getirmeli, etkinlikler ve eylemliliklerle geleceğimize sahip çıktığımızı; yetkin mühendis, sözleşmeli öğretmen, ücretli avukat… olmayacağımızı haykırmalıyız.
Ankara Üniversitesi’nden bir YDG’li
9 Kasım 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder