ÇABALAMAKTAN VAZGEÇMEYİN
“Bir şey yapmamak, karamsarlık ve dert yanmak, egemenlerin işine yarar, bu onların üzerimizdeki zaferi anlamına gelir. Eğer egemenler, bir devrimcinin mücadele azmini kırmayı başarırsa o zaman kazandılar demektir. Ama çalışmak, hücrede ve cezaevinin havalandırmasındaki kısa yürüyüşlerde canlı ve sıkı uğraş, güven ve yılmamak bizim zaferimiz, düşmanlarımızın yenilgisi anlamına gelir. Devrimcinin iradesi kırılmadığı sürece, egemenlerle acımasız ikili mücadelede zaferi kazanan devrimcidir”[1](b.b.a)
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komite üyesi Sverdlov yoldaşın bu sözleri, bir devrimcinin asla unutmaması gereken oldukça önemli bir anlayışa vurgu içermektedir. Fiziksel tüm olumsuzluklara rağmen, teslim olmama, yılmama anlayışının, devrimciyi esasta zafere götüren erdemler olduğu, onlarca örnekte defalarca kez yeniden kanıtlanmış bir gerçekliktir.
Biz genç devrimciler açısından da esas olanın ele aldığımız işlerde ve karşılaştığımız sorunlarda mücadele azmini kaybetmemek olduğunu bilince çıkarmamız gerekmektedir. Yaşamın kendisi çelişkinin varlığının sürekliliğinin teminatı ise sorunların da sürekli olduğunun ve asla bitmeyeceklerinin bilimsel olarak farkında olmamız gerekmektedir. Bu sorunlardan bazıları oldukça büyük görünse de burada belirleyici olanın mücadele azmi olduğunu ısrarla vurgulamak gerekmektedir.
Bir devrimci açısından önemli olan, her seferinde “başarı”ya ulaşma durumu değildir. Önemli olan, her seferinde yılmadan ve ısrarla çalışma gerçekliğidir. Zindanda dahi devrimciyi fiziken engellenmiş olmasına rağmen diri tutan şey de bu anlayışa tekabül etmektedir. Zindan gerçekliği, bir devrimci açısından olumsuz koşullara verilebilecek en net örneklerden birisidir. İşte Sverdlov yoldaşın bahsettiği mücadele azmi, tam da böylesi anlarda daha önemli hale gelmektedir. Hayatının önemli bir kısmını zindanda geçireceğini bilen bir devrimcinin yaşama dört elle sarılması, Deniz Gezmişlerin idam edileceklerini öğrendikten sonra da aynı disiplin ve yaşam sevinciyle hayatlarına devam etmeleri, İbrahim yoldaşın ağır işkencelerden sonra ölümün arifesinde savunmasını, partiyi, dışarıdaki yoldaşlarını ve ailesini düşünmesini, son ana kadar çalışmalarına devam etmesini, Mahir Çayanların sarıldıkları evde artık ölümün kaçınılmaz olduğu anda dahi direnişlerini devam ettirmelerini ancak bu mücadele azmi ve devrimci iradeyle açıklayabiliriz. Buraya aktardığımız örnekler, sonu “başarıyla” bitmeyen örnekler olarak, devrimci iradeye verilebilecek en net örnekler olmaktadırlar. Onlar, “her şey bitti” diyerek “uğraşmaya gerek yok” dememişler ve son nefeslerine kadar kavga için, halk için çalışmaya devam etmişlerdir.
Karşılaştığımız sorunlarda ve ele aldığımız konularda “başarı” elde durumu, zirve noktasını temsil etmektedir ancak tek başına “her şey” de değildir. Defalarca kez değindiğimiz gibi “başarı” kadar onun uğruna verilen mücadele de önemlidir. İşte bu mücadelenin sürekliliği bir kere sağlanabildiği anda “başarılı” olma durumu eninde sonunda sağlanacaktır. Bu durum, özellikle genç devrimciler açısından daha da önemlidir. Keza, sosyalist eğitimin en önemli araçlarından birisi de pratik içerisindeki duruşla doğrudan ilgilidir. Örneğin, yüklü bir borcun kapatılması için baştan çalışmamayı, çabalamamayı tercih edenle ısrarla kitlelere giderek maddi olanak çıkarmaya çalışan arasında ciddi bir fark olacaktır. Çabalamamayı tercih eden, psikolojik yılgınlığının yanı sıra kendisine, örgütüne ve kitlelere olan güvenini de daha fazla yitirecek ve hiçleşecek, çabalayan ise borcun tamamını kapatamasa bile daha diri, umutlu olacaktır. Bunun yanı sıra o, kitlelerin içerisinde onlarca deneyim edinecek, yeni insanlarla tanışacak, insanlarla nasıl iletişim kurulması gerektiğini öğrenecek ve kendisini yetkinleştirecektir. Her iki halde de “başarı” ancak maddi anlamdaki sonuçsal başarı sağlanamamış olsa da çabalayanın hem kendisine hem de örgütüne kattıkları çok daha değerli olacaktır. Öte yandan baştan koşullara teslim olanın bir şey katmak bir yana var olandan eksilteceği, çürümeyi, ataleti, ruhsuzluğu ve güvensizliği yayacağı açıktır.
Devrimci çalışma, onlarca kez yenilmeyi, kaybetmeyi göze almadan yapılamaz. Kapıların defalarca kez yüzüne kapanacağını bile bile ısrarla kitlelere gitmek, mutlaka o kapıların bir gün açılmasını da beraberinde getirecektir. O halde ısrar, devrimci çalışma açısından vazgeçilmez bir yerde durmaktadır. Bu ısrarı, çabalama azmini göstermeyen, yenilgiyi baştan kabullenen bir bireyin ya da örgütün devrimci mücadele açısından anlamı da kalmamış demektir.
Her seferinde vurgulanan, son dönemde dillere pelesenk olan tasfiyeciliğin yaygınlığı ve etki gücü düşünüldüğünde iradenin, çabanın, ısrarcılığın önemi de daha iyi anlaşılacaktır. Tasfiyecilik dönemlerinde devrimcilerin en fazla sahip olması gereken erdem, yılmayan bir devrimci iradedir. Maddi olanaklarımız az olabilir, mücadelemize destek veren geniş kitleleri bir anda bulamayabiliriz, sistemin saldırıları ve tecrit çabaları bunaltıyor olabilir, yakınımızdaki devrimci dostlarımız hareketsizliği kutsuyor olabilir. Daha onlarca öznel ve nesnel soruna rağmen devrimci mücadele devam edecekse –ki edecek- ancak tüm sorunlara rağmen yenilmeyen, yılmayan devrimci irade sayesinde edecektir.
Bir an bile nihai zaferin gerçekleşeceğinden şüphe duymadan, anın tüm sorunlarını göğüsleyebilmek ancak bu şekilde mümkündür. Bu köşede son dönemde sürekli vurguladığımız, mücadelenin bilimsel haklılığından gıdasını alan devrimci iradenin diri tutulabilmesi genç devrimciler açısından oldukça önemlidir. Son dönemde artan direnişlerin, kitlelerin öfkesinin, devrimci teslim olmama geleneğine yapılan atıflarla büyütülen umutların, sistemin “her şeye hakimiz” yaygaraları ortasında geniş kitlelere ve daha da öncesi devrimci gençlere verdiği mesaj nettir. Ülkenin dört bir yanından yükselen bu direniş örneklerini iyi incelemeli, görmekte zorlananların görmesi için yardımcı olmalıyız. Yılgınlık yaygaracılarına, olumsuzluk lafazanlarına, güvensizlik timsallerine ısrarla bu örnekleri göstermek, bizlerin önemli görevlerimizden bir tanesidir. Unutmayalım ki kendi güvenini yitirmiş bir bireyin/örgütün kitlelere umut ve güven vermesi mümkün değildir.
[1] Klavdiya Sverdlova, Severdlov Urallı Delikanlı, Ceylan Yayınları, s.113.
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder