Bugünün çocuğu yarının gerillası!
Geçtiğimiz ay bir 23 Nisan’ı daha geride bırakmış olduk. Bu 23 Nisan’da eğitim sistemi tarafından öğretilen Türklük, kahramanlık, yenilmezlik ve yüceliğe bir de “yaramaz çocuklar”ın öldüresiye dövülerek nasıl “terbiye” edileceği eklenmiştir. Aslında eklenmiştir, demek yanlış olacaktır; çünkü çocuklar öteden beri sistem ve uzantıları tarafından dövülmekte ya da katledilmektedir. Ancak bahsedilen olayla tarihin bağlantısı ironik olsa gerek. Keza dönüp gerilere baktığımızda bunun en acı örneklerini görmekteyiz. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın bedenine sıkılan 13 kurşun, eylemlere katıldığı gerekçesiyle kameralar önünde kolu kırılan ve dövülen çocuk ve en son 23 Nisan’da Hakkâri’de DTP Mitingi’nde meydana gelen o acı olay. Polis tarafından yakalanan çocuğun, silah dipçiğiyle öldüresiye dövülmesi.
Uzun süre yoğun bakımda kaldıktan sonra taburcu olan Seyfi Turan “Bu muydu hediyeleri?” diyerek 23 Nisan’ın maskesini bir kez daha düşürmüş oldu. Bu saydıklarımız sayısız yaşanan örneklerden yalnızca birkaç tanesi. Ya da belleğimizdeki canlılığını koruyan ve koruyacak olan örnekler.
Çocukları geleceği olarak gördüğünü iddia eden (aslında geleceklerini çalan) ve her türlü uluslararası platformda 23 Nisan’ın propagandasını yapan TC’nin çocuklarla ilgili suç dosyası oldukça kabarık. 1989’dan bu yana 351 çocuğun polis ve asker tarafından öldürüldüğü gerçeği bize bunu göstermektedir. Sadece öldürdüğü çocuk sayısı 351 iken gerisini düşünmek bile tüyler ürpertici. Azgınca atılan dayaklar, işkencelerden geçirmeler, kol kırmalar, dipçikle kafa kırmalar, küfürler… Çocuklar ezilen, sömürülen ve zulüm gören bir halkın bu baskılardan en çok etkilenen kısmını oluşturmaktadır hiç kuşkusuz.
Nitekim çeşitli protesto eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle Adana ve Amed’de tutuklanan çocuklara dudak uçurtacak cezalar istenmekte. Adana’da yargılanan 24 çocuğa toplam 186 yıl 6 ay 10 gün ağır hapis cezası verildi. İddia edilen suçlar: örgüt propagandası yapmak, örgüt adına suç işlemek, polise direnmek ve kamu malına zarar vermek. Mahkemeye sunulan deliller ise; yakalanan bir çocuğun üzerinden çıkan 9 bilye ve bir sapan. Tabii bir de polis tutanakları olunca mahkeme delilleri yeterli görüyor ve 24 çocuğa toplam 186 yıl ağır hapis cezası veriyor.
Devletin kolluk güçlerinin ve mahkemelerinin içinde bulundukları rezilliğe bir yenisi daha ekleniyor böylece. Aman çocuklar, bundan sonra bilye oynamak yasak. Eğer ki, polisler sizinle illa bilye oynamak isterlerse onlara arkadaşlarınızın hesabını sorun.
Yine Amed’de Tayip Erdoğan’ın kente gelişini protesto eden 6 çocuğa 23 yıldan 40 yıla kadar ağır hapis cezası istenmekte. Görünen o ki çocuklar en ağır şekilde cezalandırılacaklar. Son olarak şu örneğe bakmak yeterli olacaktır: Van’ın Muradiye ilçesinde çocuklarla polisler arasında yapılan maç şu şekilde gündeme girmiştir: aralarında Kürtçe ‘pas’ isteyen çocuklara, polis sırf Kürtçe konuştukları gerekçesiyle şiddet uyguladı. “Biz Türk’üz burada Kürtçe konuşamazsınız” diyen polisler öğrencileri darp etti. “Polisin imajını” düzeltmek adına yapılan futbol maçında devletin Kürtlere bakış açısı bir kez daha tescillendi.
Bütün bu yaşananlardan sonra çocukların yaşayacakları travmalar ve psikolojik yıkımlar üzerinde durmanın pek bir anlamı olmayacaktır. Bu yıkımları uzun uzun anlatmanın da bir hükmü olmayacaktır. Çocukluk döneminde yaşanılan yıkımların hayatımızı ne kadar derinden etkilediğini ve o izleri içimizde taşıyacağımızı biliyoruz.
Adalet Bakanlığı’nın şu verileri oldukça ilginç:
- 2006-2007 yılları arasında 1000’den fazla çocuk tutuklandı.
- Aynı yıllarda terörle mücadele kapsamında 737 çocuk yargılandı.
- Aynı yıllarda suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüt üyeliği ve propagandasını düzenleyen TCK’nin 220. maddesi kapsamında toplam 422 çocuk yargılandı.
- Yine 2006–2007 yılları arasında TCK’nin silahlı örgüt kurmak ve yönetmek suçunu düzenleyen 314. maddesi kapsamında toplam 413 çocuk yargılandı.
Çocuklarla ilgili yaşanan bu hak gaspları nedeniyle İHD, Mazlum-Der, Diyarbakır Barosu tarafından oluşturulan Çocuklar İçin Adalet Girişimi, çocukların gözaltına alınıp, tutuklanmalarına ve işkenceye maruz kalmalarına ilişkin hazırladıkları dosyada şu noktalara değiniyor:
- Toplumsal olaylarda çocuklara müdahale edecek polislerin çocuk şube müdürlüğüne bağlı birimlerden seçilmesi gerektiği,
- Çocuklara aşırı güç kullanılmaması, yakalamadan sonra, önce TEM veya başka birimler değil, direkt çocuk şube müdürlüğüne götürülmesi gerektiği,
- Gözaltına alınan çocukların ailelerine derhal haber verilmesi, uzmanlardan destek alınması, avukatlarıyla derhal görüşülmesi gerektiği,
- Çocukların derhal çocuk savcısına çıkarılması gerektiği,
- Çocukların yaptıklarını anlayacak durumda olduklarını belirleyen farik mümeyyiz raporlarının uzman doktorlar tarafından kapsamlı tetkiklerin yapılıp alınması gerektiği,
- Çocuklar arasında 12–15 ve 15–18 ayrımını yaparak CMK’nın 250. ile Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanmalarına neden olan, Terörle Mücadele Kanunun 9. ve 13. maddelerinin derhal kaldırılması gerektiği,
- Çocukların kanunla ihtilafa düşmemesi için, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bulunan derslik ve öğretmen sayısının artırılması, eğitimin daha kaliteli ve parasız yapılması gerektiği.
Yazının başında da belirtmiş olduğumuz gibi TC’nin çocuklarla ilgili suç dosyası oldukça kabarık, tabii bu istatistikler daha da uzayabilir. Medyanın çocukları hedef gösterdiği, valilerin çocukları tehdit ettiği, askerin ve polisin gözünü kırpmadan çocukları öldürdüğü, Başbakan’ın “Güvenlik güçlerimiz kadın da olsa, çocuk da olsa gereğini yapacaktır.” diye emirler verdiği, çocukların her gün çeşitli şekillerde istismar edildiği, ezildiği, sömürüldüğü ve katledildiği bir ülkede yaşıyoruz. Çocukları hedef tahtasına koyan bu sisteme karşı bizler güçlü bir direniş hattı örmedikçe çocuklar da halka uygulanan baskılardan payına düşeni alacaktır maalesef.
Dünün çocukları, bugünün gençleri olarak yaşanan haksızlıklara daha aktif şekilde tavır geliştirmemiz gerekmektedir. Bizden önce mücadele eden kuşaklar mutlu, sömürüsüz, insanca bir yaşamın mücadelesini verdiler. Çocuklara daha güzel yarınlar yaratmak için devrimci mücadeleye dört elle sarılmalı ve yarının sorumluluğunu omuzlarımızda hissetmeliyiz. Unutmayalım ki devrimci bir kurtuluş olmaksızın zulüm ve sömürü devam edecektir.
Yazıyı burada sonlandırırken Cem Karaca’nın şu şarkısındaki sözleri hatırlamak gerekir:
“Gardiyanları ve yargıçları ve savcıları hepsi halka karşıdır
Kanunları, yönetmelikleri, bütün kararları hepsi halka karşıdır
Dergileri, gazeteleri, bütün yayınları hepsi halka karşıdır
Panzerleri, kelepçeleri, bütün silahları hepsi halka karşıdır
Zindanları, tutukevleri, işkence evleri hepsi halka karşıdır
Borsaları ve şirketleri ve iktidarları hepsi halka karşıdır
Bunların hiç biri kurtaramayacak onları
Durduramayacaklar halkın akan selini…”
Amed’den bir YDG’li
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder