20 Mayıs 2009 Çarşamba

UFUK

“İŞİMİZ YALAN, GÜCÜMÜZ ZULÜM”

Herkesin ifade ettiği-etmeye çalıştığı “kriz” hayatımızdaki varlığını diğer yaşamsal faaliyetlerimiz gibi kanıksatmaya başladı. Egemenler ilk zamanlar krizin her ne kadar psikolojik olduğunu ifade etseler de, her çevreden kişi ve kurumların krizin varlığını gizleyemeyen söylemleri krizin ülkemizi hiç de teğet geçmediğini bizlere ispatlamaktadır.
Devletin resmi kayıtlarına göre Ocak ayında geçen yıla oranla işkura başvuranların sayısında % 94 artış gözlendi. Kuruma ay içerisindeki başvuranların % 72,8’i erkek olurken, % 54,5’i lise altı eğitimli, % 30,1’i lise ve dengi okullu, % 14’ü lise üstü eğitim mezunu, % 1,4’ü okur- yazar olmayanlardan oluşuyor. Ay içerisinde başvuranların 104 bin 829’i ilk defa iş hayatına girerken, 44 bin 708 kişisi ise çalışırken işsiz kaldı. Ki çalışan milyonların kötü şartlar altında, sigortasız vb koşullarda çalıştığı gerçekliğinden yola çıkarsak bu rakamların gerçeği yansıtmadığını görebiliriz.
Yine Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Arif Özer, ''Üretim, ihracat ve çalışma kapasitelerinin düştüğü bir ortamda işsizliğin bu boyutlara ulaşmasını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok'' açıklaması anlamlı olmaktadır. Bir yıl içerisinde 700-800 bin gencin iş hayatına ilk defa adım attığı gerçekliği üzerinden, devletin yıl sonu işsizlik hedeflerinde sanki bu kadar kişi iş hayatına başka bir ülkede başlayacakmış gibi gerçekten uzak rakamlar vermektedir. Her geçen yıl iş hayatına yeni başlayanlar sayısı, işsizler ordusuna katılarak bir çığ gibi büyüyecektir.
Seçimden önce bu tabloyu özellikle gizleyerek, bir dönem daha koltuklarında kalma çabasıyla halkı aldatmaya çalışan siyasi partiler kısmi oranda başarıya ulaşsalar da bu gerçeği gizleyememektedir. Halkımıza giderken her türlü yalana başvuran, hedeflerine ulaşmak içinse zulüm etmekten geri durmayan egemenleri çalışmalarımızda teşhir etmeliyiz. Bu teşhir faaliyeti sadece seçim dönemleriyle sınırlı kalmamalı, aksine yalanların bir bir somutlandığı seçim sonrası süreçte devam etmelidir.
Devlet terörü, işsizlik, yoksulluk ve çoğaltabileceğimiz sebeplerden ötürü yerlerini terk etmek zorunda kalan halkımız büyük metropollerin kenarlarında sağlıksız koşullarda derme-çatma evlerinde yaşamaya mahkum edilmektedir. Seçimlerden önce kötü koşullarda yaşam mücadelesi veren bu mahalleler yol, su, elektrik vb. hizmetler götürülerek kandırılmaya çalışılmakta, yaşadığı bütün sıkıntıların çözümü adı altında sistem partilerine yedeklenmeye çalışılmaktadır. Halkın çıkarları için devletin olanaklarını kullandığını her sözünden eksik etmeyenler, seçim sonrası gerçek müttefikleri ile kol kola, dozerlerle aynı mahalleleri yıkmaya gelmektedirler.
Özellikle yaz mevsiminde yıkımlar çokça gündeme gelmektedir. Mahallelerde işten atılan, yoksullukla mücadele eden, evleri başlarına yıkılmaya çalışılan halkımıza gitmeli sistemin ikiyüzlülüğünü ve araçları olan kurumlarını teşhir etmeliyiz. Egemenler tarafından gerçekleştirilen saldırıların kişi ayrımı gözetmeden herkese yapıldığı vurgulanmalı ve bu nedenle bu saldırılara karşı yürütülen mücadelenin de ortak yürütülmesi gerektiği ifade edilmelidir. Halk gençliği yüzünü sistemin araçlarına ve bireysel mücadeleye değil, örgütlülükten aldığı güce dönmelidir.
Semtlerdeki DKÖ’ler önemli bir yerde durmaktadır. Çeşitli farklılıklarla kitle örgütlerinde bir araya gelen halkımız, var olan kitle örgütü yönetimi tarafından çoğu zaman aldatılmaya çalışılmakta, gerçekler sistemin istediği gibi anlatılmaktadır. Çoğu zaman da seçimler döneminde ya da sonrasında yerel yönetimlerde nüfus sahibi olmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Hatta kimi zaman bu derneklerde siyasi çalışma olmasın söylemleriyle halkımıza gerçeklerin anlatılacağı korkusunu taşıyan yöneticiler halkı soyup soğana çeviren siyasi partilerin adayları olarak boy gösterebilmektedirler. Bu nedenle geniş bir etki alanına sahip olan bu kurumlar içerisinde kitle örgütünün çalışmasını yapmalı ve halkımıza gerçekleri anlatmalıyız. Çalışma yürüttüğümüz kitle örgütlerinin gündemine halkımızın gerçek gündemlerini taşımalıyız. Ki halkımız gerçek sorunları etrafında kenetlenecektir.
Yaşanan olumsuzluklar sonucunda sistem tarafından “gemisini kurtaran kaptan” düşüncesi halk gençliği üzerinde egemen kılınmaya çalışılmaktadır. Böylesi süreçlerde mahalle gençliği içerisinde yaşadığı sıkıntılar nedeniyle oluşan bireysel öfke, uyuşturucu kullanımı ve satışını yaparak kolay para kazanmak, fuhuş gibi yozlaşma araçlarına karşı politikalar geliştirip kendi alanımızın özgün koşulları doğrultusunda bireysel tepkileri ve çözüm girişimlerini örgütlü güce ve doğru hedefe kanalize etmeliyiz.

Hiç yorum yok: