HERKESE DUYURULUR... MARKS DÖNDÜ!
YA DA HİÇ GİTMEDİ Mİ?...
Genco Erkal’ın öncülüğündeki Dostlar Tiyatrosu bu sezon da yeni bir oyunla açmıştı perdelerini. Dostlar tiyatrosu her zaman yaptığını bu sene de başardı ve gündemin nabzını yakaladı. Dostlar tiyatrosu, bu oyunuyla zaten hali hazırda mevcut olan kemikleşen izleyicisinin yanına, bu izleyici profilinden farklı bir kitleyi de katmayı başardı, çünkü Genco Erkal, herkese Marks’ın geri döndüğünü ilan etti!
Genco Erkal “Marx’ın Dönüşü” ile birçoklarının söylediği üzere bir çeşit devrimci stand-up yapıyor. Malum ABD piyasalarında başlayan ve sonrasında tüm dünyaya yayılan kriz, kapitalizmin iddialı tezlerinin ve söylemlerinin ciddi anlamda sorgulanmasına neden oldu. Doğalığında bu sorgulayış tiyatro sahnelerine de taşındı. Oyun Howard Zinn tarafından kaleme alınmış ve Özüm Özgülgen tarafından çevrilmiş. Oyun dallanıp budaklanan kriz ve kapitalizm eleştirilerinin bütün ülkelerde söz konusu olduğundan olsa gerek ki sadece Türkiye de değil, sahnelendiği birçok ülkede de dikkatleri üzerine toplamayı başarıyor.
Öncelikle açıklıkla söylenmeli ki oyun teknik ya da tiyatral sahneleme açısından çok da zahmet isteyen ve ilginç bir çalışma değil. Sahneleme için bir sinevizyon, bir masa ve de Marks’ın elinden düşürmeyeceği bir içki şişesi pekala yeterli olmuş. Tabii ki Genco Erkal’ın ustalığı, oyun boyunca düşmeyen temposu elbette reddedilemez bir gerçek ama yiğidin hakkını yiğide verdikten sonra şu da açıklıkla söylenmelidir ki; oyun, sahneleme ve oyunculuk açısından pek de ilgi çekici ve orijinal bir çalışma değil. Ama oyun, sahnelemeden çok, 19. yüzyıldan, bugünün insanına, bu yüzyıla söylediği sözle çok önemli yer tutuyor.
19. yüzyılda Londra Soho’da yaşayan Marks, oyunda günümüzün New York’un Soho semtinde karşımıza çıkmaktadır. Marks, onca zaman boyunca hakkında çıkan asılsız, uydurma teorik söylem ve dedikodulara artık tahammül edemez. Ve işin aslını ortaya çıkarmak, aslında hakkında konuşulan tüm söylemlerden haberdar olduğunu, hem bunlara cevap vermek hem de kendisinin çoğunluğun sandığı gibi hiç de Marksist olmadığını duyurmak için izin alır ve sadece birkaç saatliğine dünyamıza gelir. İzin alarak gelir çünkü Marks öbür taraftan ya da bildik deyimle “tahtalıköy”den gelir. Ve de gelmesi pek de öyle kolay olmaz. Orada da çeşitli protesto ve eylemler düzenler dahası kendisine, Sokrates de eşlik eder. Sonunda da birkaç saatliğine de olsa izin koparır. Ve Marks içinde yaşadığımız dönemle geçmişi birbirine geçirerek her şeyi anlatmaya koyulur.
Genco Erkal’ın yönetip oynadığı bu tek kişilik oyunda, Marks’ın eşi Jenny, kızı Eleanor, dostu Engels ve bir çeşit siyasi rakibi diyebileceğimiz Bakunin gibi karakterlerle ilgili değerlendirmeler hem çok önemli hem de çok dikkat çekici. Marks, Jenny ile yaptığı evliliği, Londra’ya sürülmesi, üç çocuğunun ölmesi, eşiyle kavgaları, o çok merak edilen hizmetçisi ile ilişkisi, Bakunin’le olan kimi zaman çocukça kimi zamansa taşkın kavgaları, Engels’le olan dostlukları gibi hem özel yaşamı üzerine hem de Avrupa’daki 1848 devrimleri, Paris komünü gibi zamanın toplumsal ve siyasal olayları üzerine ve bununla beraber Marksist ideoloji adına adeta uydurulan ve neredeyse yasalaşan tabular ve hayal ürünü o çok yaratıcı ideolojik, kuramsal “çalışmalar” üzerine de açıklamalarda bulunuyor. Tabii bu açıklamaların bir kısmı bizzat Marks’ın kendi söylemlerinden bir kısmı da ucu açık ve her defasında düşündüren kurmacalardan oluşuyor.
Birkaç saatliğine izin alıp gelen Marks sadece siyasal olaylardan ya da siyasal geçmişinden söz etmediği, duygusal ve “insani” yaşamını da samimiyetle paylaştığı için olsa gerek ki; oyun sonunda izleyenlerin kafasında o çok bilindik çocuksu düşünce beliriyor! Hem de kocaman bir biçimde: “o da bir can!” Marks izin aldığı o sınırlı sürede kendisinin de “normal” bir insan olduğunu; içkisini yudumlaya yudumlaya ve kimi zamanda öksürük krizlerine boğularak güzel güzel anlatıyor. O anlatırken, koltuğunuzda düşünmeden edemiyorsunuz: “Bugünün insanına hâlâ böyle cevaplar veren bu koca sakallı adam yoksa hiç gitmedi mi?”
Bir YDG okuru
20 Mayıs 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder