Vietnam Savaşı’nın, Küba Devrimi’nin, Büyük Proleter Kültür Devrimi gibi dünyayı sarsan birçok olayın etkisiyle oluşan 68 Hareketi sinemada birçok akımın oluşmasını sağlamıştır. Gelişen anti-emperyalist, özgürlükçü, sistem karşıtı hareket sinemada da yansımasını bulmuştur. Sistem yanlısı Hollywood ve ondan pek de uzakta durmayan Avrupa ‘auteur’ sinemasına tepki olarak birçok anlayış ortaya çıkmıştır. Birçok kült film çekilmiştir ve çekilen filmlerin çoğu kendi ülkelerinde alternatif sinemanın başlangıcı sayılmaktadır. Linsay Anderson’un IF (Eğer!), Michelangelo Antonioni’nin Zabriskie Point (Zabriskie Noktası), Alejandro Jodorowsky’nin El Topo (Köstebek) filmleri bunların bazılarıdır.
IF (Eğer!); 68 hareketi dünyanın pek çok yerinde öğrenci ayaklanmalarını beraberinde getirmiştir. Tam 68 senesine denk gelen IF (Eğer!) filmi, öğrencilerin eğitim sistemine başkaldırılarını, silahla ördükleri ayaklanmayı konu almıştır. IF, afişindeki ‘Kimin Yanındasın?’ yazısıyla herkesi taraf olmaya çağıran bir kült filmdir. Lindsay’ın yönetmenliğini yaptığı IF, İngiliz Free Cinema’nın (Özgür Sinemanın) başlangıcı sayılmaktadır. Easy Rider; ABD’de 68’de gelişen olayları anlatan çarpıcı bir kült filmdir. Bu film Amerikan Bağımsız sinemasının ilk ve en güçlü filmlerindendir. Adeta Amerikan Bağımsız Sinemasında yeni bir sayfa açmıştır.
Büyük Geceler Küçük Sabahlar (Grand Soirs Et Petits Matins); 68 Mayısını canlı çekilmiş kayıtlarla anlatan belge-film. William Klein’in yönettiği, 68 Mayısının belgeseli olan bu film 20. yüzyıl Fransız isyanını, 68 Mayısını bizzat yerinden izleyiciyle buluşturan bir kült filmdir. William Klein Büyük Geceler Küçük Sabahlar ve Bay Özgürlük filmleriyle biçimde özgürlük arayışlarına girişmiştir.
Fırınların Saati; Bir kolaj şeklindeki çığır açan bir kült film. Fernando E. Solanas ve Octavio Getino tarafından yönetilen Fırınların Saati aynı zamanda Üçüncü Sinema’nın başlangıcı olarak kabul edilir.
Üçüncü Sinema kökenlerini anti-emperyalist mücadeleden özellikle de, 2. Dünya Savaşı sonrasında emperyalizm tarafından sömürülen ülkelerin, ezilen halkların emperyalizme karşı verdikleri mücadeleden alır. Brezilya’da ortaya çıkan ‘Yeni Sinema’ hareketi Üçüncü Sinemanın öncüsü olarak kabul edilir. Glauber Rocha, Ruy Guerra Brezilya yeni sinemasında öne çıkan isimlerdir. Rocha filmlerinde ezilenlere, etnik azınlıklara, işçilere, yoksul köylülere seslenmeyi hedefler ve yoksulluğu sadece bir tema olarak işlemez. Üçüncü Sinema terimi ilk olarak Solans ve Getino tarafından kullanılmıştır. ‘Kızgın Fırınların Saati’ filminin yapım, çekim, seyircilerle buluşturulma ve diğer tüm aşamalarında kullanılan yöntemin sistemleştirilmiş halini ifade etmektedir.
Üçüncü sinema anlayışına göre sinema, anti-emperyalist mücadelede ulusal kültürün bir parçasıdır ve mücadele içerisinde, mücadelenin kitlelere ulaştırılmasında aktif bir araçtır. Sinema seyirci tarafından sadece izlenecek bir araç değil, içerisinde yer alınması gereken bir eylemdir. Önemli olan seyircinin mücadeleye katılımıdır, eserin estetik olması ve teknik olarak tamamlanmış olması önemli değildir. Burada sözü geçen birinci sinema sistem yanlısı, kapitalist Hollywood sineması, ikincisi ise ona alternatif olarak çıktığını söyleyen ancak Hollywood sinemasından çokta uzaklaşamayan Avrupa ‘auteur’ sinemasıdır. Üçüncü sinema ise gerçek alternatifi ortaya koyan, anti-emperyalist nitelikli, gerilla eylemini beyaz perdeye uyarlayan sinemadır. Fernando Solanas ve Getino’nun “Bu uzun gerilla eyleminde elimizde silah olarak kameramız, bir gerilla eyleminin içerisine dalıyoruz.” sözleri belki de Üçüncü Sinemayı en net şekilde ifade eden cümlelerdir. 68 döneminde ayrıca İtalya’da Yeni Gerçekçilik, Fransa’da Yeni Dalga akımları ortaya çıkmıştır.
Türkiye’deki durum ise biraz daha karışıktır. 50 yıllık Yeşilçam geleneğine karşı farklı farklı akımlar gelişmiştir. Yeşilçam sinemasına karşı Sinematik açılmış, bir tarafta Yılmaz Güney Acı, Ağıt gibi filmlerini çekerken, diğer tarafta ise neredeyse tamamı sinemanın amatörlerinden oluşan Yeni Sinemacılar örgütlenmeye başlamışlardır.
Bu dönemde çoğu amatörlerden oluşan Genç Sinemacılar ortaya çıkar ve Genç Sinema adlı bir dergi etrafında örgütlenirler. Genç Sinemacılar dünya genelinde gelişen alternatif sinema anlayışlarından etkilenmişlerdir, en belirgin etkilenme Brezilya’daki ‘Yeni Sinema’ ve Üçüncü Sinema anlayışlarındandır. Öyle ki çıkarılan derginin ilk sayısında kapak resmi olarak Rocha’nın filmini kullanmışlardı ve yayınladıkları manifestoda ‘Yeni Sinemanın’ ve ‘Üçüncü Sinemanın’ yoğun izlerini görmek mümkündür. Genç Sinemacılar 50 yıllık sinema tarihinin değişmesi gerektiğini düşünürler, Yeşilçam gericidir ve Yeşilçam’a karşı ezilenlerden yana alternatif bir sinema oluşturulmalıdır. Genç sinemacılar birçok sorun yaşamalarına rağmen (ekonomik zorluklar, devlet baskısı…) belge-filmler, kısa filmler çektiler. Bu filmlerin gösterimlerini ilerici kültür merkezlerinde yaparak ortaya çıkarttıkları eserleri halka ulaştırmaya çalıştılar. Genç sinemacıların dergileri 16 sayı çıkmıştır. 1971 Muhtırası sonrasında genç sinemacılar birçok nedenden dolayı dağıldılar.
Yılmaz Güney daha öncesinde birçok filmde oynamasına, filmlerde yönetmenlik, asistanlık vb… şekillerde çalışmasına karşın 68’de yapımcılığını, yönetmenliğini ve başrol oyunculuğunu üstlendiği Seyit Han/Toprağın Gelini filminde uzun süre kendi adıyla anılacak film tarzını oluşturmuştur. Yılmaz Güney oynadığı filmlerde haksızlığa uğramış halktan insanları canlandırdı. Bu filmde, sevdiği kıza kavuşmak için tüm kötüleri tek tek ortadan kaldıran, ama sonunda bilmeden sevgilisini de öldüren yalnız bir kahramanı canlandırıyordu. Daha sonraki dönemlerde, genellikle Spagetti Westernler ile benzerlik gösteren bazı filmlerde rol aldı; bu tür filmleri yazdı ve yönetti. Bu açıdan, Türk Sineması’nın en özgün kişilerinden biri olarak görülmektedir.
Güney, sonraki Aç kurtlar (1969), Umut (1970), Umutsuzlar (1971), Acı (1971), Ağıt (1971) gibi filmlerinde ülke gerçeklerine değinen ve ezilen insanı odak olarak alan bir anlatım geliştirdi. Yaşamı olanca gerçekliği içinde yansıtmaya çalışan bu sinema, bir yönüyle 2. Dünya Savaşı sonrasında İtalya’da gelişen Yeni Gerçekçilik Akımı’nı, bir yandan da geleneksel halk destanlarını anımsatmaktaydı.
Yılmaz Güney 60’lı yıllardan itibaren sinema yapmaya başlamış olsa da Güney sineması esasta 70’li yıllarda gelişme gösterecektir. 60’lı yılların sonlarında çekilmeye başlanan Ağıt, Acı gibi filmleri 70’lerin başlarında tamamlanacak, Güney sinemasının toplumsal konulara değinen devrimci yönü gelişecek ve 80’lere kadar birçok eserle devrimci sinemaya katkıda bulunacaktır.
Türkiye’de sinema 68 hareketinde yoğun bir gelişme göstermemiş 68’te başlayan hareketlenme esas gelişme dönemini 70’li yıllarda yaşamıştır. Birçok sinemacı 68 yıllarında kendi sinemasını oluşturma çabasına girişmiş ancak yetmişli yıllarda olgunluk dönemi eserlerini ortaya koymuşlardır.
İstanbul’dan bir YDG’li
5 Eylül 2008 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder