Kafkasya’daki son gelişmelerin Türkiye’deki muhtemel etkilerine değinmeden önce bu gelişmelerin açığa çıkardığı bazı gerçeklere yeniden dikkat çekmek istiyoruz. Daha doğrusu sosyalist maskeli bürokratik burjuva diktatörlüklerin yıkılmasıyla birlikte emperyalist burjuvazi ve kiralık kalemşörleri yalnız sınıf mücadelesinin bittiğini ilan etmekle kalmadılar; aynı zamanda “tek kutuplu dünya”yı da keşfettiler. Ve ne yazık ki kendini ‘sol’ olarak tanımlayan bir dizi çevre de bu düşüncelere ayak uydurmakta gecikmedi. Artık Lenin yoldaşın emperyalizme dair ‘çözümlemeleri’ geride kalmıştı. Birçok sorunda olduğu gibi bu konuda da ‘yeni fikirlere’ ihtiyaç vardı. Emperyalistler arası rekabet tezi, yerini uzlaşmaya ve uzlaşmanın anahtarı da baş haydut ABD emperyalizminin elindeydi.
Ama tüm demagojilere rağmen sınıf mücadelesi tarihi bildiğini okumaya devam etti. Emperyalist saldırganlıkta ön plana çıkan ABD emperyalizmi ve suç ortakları Balkanlar’da, Afganistan’da, Irak vb. bir dizi ülkede barışın-uzlaşmanın değil, haksız savaş kundakçısı, katliamcı ve kıyımcı olduklarını ortaya koymakta gecikmediler. Bu karşı-devrimci pratikler, yeryüzünün ‘cennet’ olacağı hayaline kapılan geniş kesimleri az da olsa gerçeklerle yüzleştirmeye başladı. Ve Kafkasya’daki son gelişmeler de bu hayallere yeni darbeler vurdu. Ve vurmaya da devam edecektir.
Meğer dünya tek kutuplu değilmiş!
ABD’nin kışkırtmasıyla Gürcistan Hükümeti’nin Güney Osetya’ya karşı harekete geçmesi ve Rus emperyalistlerin yaratılan bu fiili durumdan hareketle öngördükleri politikaları hızlı ve sert şekilde uygulamaları bir dizi gerçeğin açığa çıkmasına vesile oldu. En başta dünyada tek bir emperyalist kutbun değil, birden fazla emperyalist kutbun olduğu gerçeği bütün çıplaklığıyla açığa çıktı.
Burjuvazinin kiralık kalemleri ‘dünya iki kutba doğru gidiyor’ manşetlerini atmaya başladılar. Oysa emperyalistlerin çelişkili birliği olan AB ve özellikle ABD emperyalizmiyle rekabet halinde olan Rusya-Çin bloklaşmalarının tarihi eskiye dayanıyor. Kimi bölgesel sorunlarda da bu bloklaşmanın güçlü işaretleri açığa çıkmıştır. Ama bu gerçeklere gözünü kapayanlar demagojik söylemlerle kitleleri aldatmaya devam ettiler.
Kafkasya’da son yaşananlar emperyalistler arası rekabetin sürekli ve uzlaşmanın geçici olduğu bilimsel tezinin doğruluk testi niteliğindedir. Bugün ABD ve Rus emperyalist sözcüleri karşılıklı olarak birbirlerini suçlamaktadırlar. ABD’nin Gürcistan’a yardım adı altında Karadeniz’e gönderdiği savaş gemileri, Rus egemenlerinin kıtalararası yeni füze denemeleri bölgede karşılıklı olarak yürütülen bu güç gösterilerinin somut adımlarıdır. Yine Rus emperyalistlerinin Gürcistan’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıması ve Güney Osetya’nın Rusya ile birleşmesinin gündeme gelmesi, AB emperyalistleri ve ABD uşağı TC gibi güçlerin de harekete geçmesine neden oldu. Bu güçlerin ileri sürdüğü ‘Gürcistan’ın toprak bütünlüğü’ tezi, kendi bölgesel ve ülke çıkarları için taşıdıkları kaygıların ürünüdür. Yugoslavya’yı bölüp parçalayanların, burjuva egemenlik çıkarları için ulusların, azınlık milliyetlerin haklı ve meşru istemlerini hiçe sayanların haktan-hukuktan, ‘devletlerin egemenliğinden’ söz etmeleri ikiyüzlüce bir tutum olmaktan öteye bir anlam ifade etmez.
Bölgesel çıkarları için haksız savaş kundakçılığı yapıp, bölge halklarını birbirine düşman edenler ve mevcut zenginlik kaynaklarını silahlanmaya ayıranlar, birbirlerini teslim almak için bir şantaj aracına dönüştürenler tarihin her döneminde sömürücü egemen sınıflar olmuştur. Ne yazık ki bugün Gürcistan’da, Güney Osetya’da olduğu gibi esas acıyı da her zaman halklar çekmiştir. Ve halkların acısı da ancak bu haksız savaş kundakçılarına karşı mücadele birliğiyle dindirilebilir.
Yeniden AB ile Rusya arasındaki ilişkilere dönecek olursak; bu konuda AB emperyalistleri ABD paralelinde sert bir tutum içine giremezler. Çünkü AB’ye üye olan bazı emperyalist ülkelerin petrol ve doğalgaz konusunda önemli oranda Rusya’ya bağımlılıkları söz konusudur. Bundan dolayı Rusya’ya karşı tutumda daha çok diplomatik temelde bir çizgi izlenecektir. Bu çizgi aynı zamanda belli bir kuşatmayı da içerecektir. Ve bununla esas olarak hedeflenen Gürcistan’ın yeniden ‘toprak bütünlüğünü’ sağlamaktan çok Rus egemenlerinin bölgedeki yeni hamlelerini engellemek olacaktır.
Şu açık ki; bölgedeki enerji kaynaklarına sahip olma ve geçiş yollarını denetleme ve dahası Rus-Çin ve diğer ülkelerin ittifakı AB emperyalistlerini son yaşanan gelişmeler karşısında daha temkinli bir çizgi izlemeye zorlayacaktır. Bölgede başına buyruk Rus egemenlerinin sonuçta kendi çıkarlarına da zarar vereceklerini biliyorlar.
Uşak yine şaşkın!
ABD emperyalizminin uşağı faşist TC Kafkaslardaki son gelişmeler karşısında oldukça şaşkın. Bir yanda efendisi ABD’nin bitmeyen istekleri diğer yanda enerji olarak bağımlı olduğu Rusya. Yalnız enerji olarak değil, turizm ve ticari anlamda da TC’nin Rusya’da ile ilişkileri hafife alınacak bir boyutta değildir.
NATO üyesi ve ABD’nin bölgedeki ileri karakolu durumunda olan TC, öteden beri Gürcistan’a silah sattığı gibi aynı zamanda Gürcü ordusuna eğitim düzeyinde de katkı sunduğu son krizle birlikte daha bir açığa çıkmış durumdadır. Tüm bunlara bir de Boğazlardan geçip Gürcistan’a giden savaş gemileri eklenince, Rus egemen sözcülerinin TC’ye karşı tepkileri ve yaptırımları da gecikmedi. Ticari kamyonların sınır kapılarında bekletilmesinin yanı sıra, Rus Genelkurmayı boğazda geçen savaş gemilerine dair şu açıklamayı yaptı: ‘Karadeniz’de savaş gemisi kaynıyor. Montrö Antlaşması’na göre azami süre olan 21 günün dolmasını bekliyoruz. NATO gemileri Karadeniz’den çıkmazsa bunun sorumlusu Türkiye olur.’
Uşaklığın gerekliliğini yerine getiren TC, Montrö Antlaşması’nın arkasına sığınarak Rus egemenlerinin tepkisini törpülemeye çalışıyor. Ama tüm bu çabalar da yetmeyecektir. Çünkü TC efendisi ABD’nin Irak halkının bombalanmasına, savaş araç ve gereçlerinin sınırlarında geçmesine yataklık yapmaktadır. TC, efendisinin ‘terörizme’ karşı mücadele adı altında bölge halkına karşı izlediği saldırgan siyasetine her zaman alet olmaktadır. Dün ‘komünizm’ tehlikesine, bugün ‘terörizm’ belasına tetikçilik-bekçilik yapmaktadır. Ama efendisinin aç gözlülüğü, TC’yi bugün Rusya, İran vb. ülkelerle ilişkide oldukça zor duruma sokuyor. Ağır ekonomik faturalarla yüz yüze bırakıyor. Tabii ki tüm bu faturaların ağır yükünün emekçilere çıkarılacağı açıktır.
TC ordusunda yapılan görev değişiminde emekliye ayılan Büyükanıt’ın ‘Terörizme karşı mücadelede ABD ile ilişkilerimiz mükemmeldir’ söyleminin altında yatan, Kürt halkına, emekçilere, devrimcilere, bölge halkına karşı olan düşmanlıktaki ortaklıktır. ABD emperyalizminin bölgedeki tetikçiliğidir. Bu uşaklık siyaseti topraklarımızda savaş gemilerinin geçmesine, hava alanlarında savaş uçaklarının kalkıp bölge halkının üzerine bombalar yağdırmasına vesile oluyor.
Ama son yaşananlarda olduğu gibi kimi zaman da uşak-efendi ilişkilerinde çıkar uyuşmazlığı da yaşanabiliyor. Ama böylesi durumlarda da genelde uşak efendisinin çıkarlarına uygun olarak davranmak zorunda kalır. Uşak Tayyip ve şürekası krizin yarattığı etkileri en az hasarla atlatmak için diplomatik ilişkilere hız vermiş durumdadır. Bir politikacının ‘Batı ile beraber ama Rusya’ya militanca karşı çıkmayan, Moskova ile iyi ilişkilerimize önem veren bir politika izlemeliyiz’ cambazlığı pratikte nasıl bir yaşam bulacağını yaşayarak göreceğiz.
Bölgede emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin çıkarlarından dolayı yarattıkları bu haksız savaş ve gerilimlerin gerçek nedenlerini ortaya koymak, bölge halklarının birliği şiarıyla emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı mücadele etmek olması gereken en doğru devrimci tutumdur.
Almanya’dan bir YDG’li
17 Eylül 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder