5 Eylül 2008 Cuma

Bu ülkede yaşam güvenliği var mı?

Birilerinin, devrimci hareketleri yok etmek için uyguladığı politikalardan biri de sınıf hareketlerinin ve sınıf mücadelesinin öldüğünü iddia ederek; geleceğin olmadığını, sömürünün bir kader olduğunu söyleyerek emekçi halkımıza umutsuzluk aşılamaya çalışmalarıdır. Onlar bunları söyleyedursun son yıllarda güvencesiz, güvenliksiz ve kötü koşullara sahip işlerde çalışmak durumunda olan emekçilerin çeşitli grevler, eylemler aracılığıyla hareketlenmesi bu iddialara cevap niteliğindedir. Etekleri tutuşan egemenler bu yüzden bu eylemleri, grev ve direnişleri “gerekirse” kanla bastırma yoluyla bitirmeye çalışmaktadır. Sistem Tek-Gıda İş’in işbirlikçi tutumuna rağmen Tekel’in özelleştirilmesine karşı çıkmak için sokağa dökülen eylemcilere, yine son birkaç yıldır parça parça yürürlüğe sokulmaya çalışılan SSGSS yasasına nihayet bu sene kitlesel bir karşı koyuş sergileyen emekçilere azgınca saldırmıştır. Yine son 2 yıldır 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına olağanüstü hal önlemleri alınarak bütün kentin mağdur edilmesi, ülkede demokrasi olduğunu iddia eden faşistlerin gerçek yüzünü halka açıkça göstermiştir. Halk muhalefetinin yükselmeye başlamasıyla birlikte kolluk güçleri her geçen gün daha fazla teşhir olmaktadır böylece.
Ülkemizde bu tür saldırıların sürekli yaşandığını bilmekteyiz. Yine geçen günlerde Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz Köyünün arazisinden su almak için köyde kazı çalışmalarına başlayan yetkililer köylülerin direnişiyle karşılaşınca jandarmayı devreye soktu. Kaplıca turizmini geliştirmek amacıyla köye yapılması planlanan 5 yıldızlı otele verilecek su çalışmaları, köylülerin suyunu tehlikeye sokacağından dolayı köylülerin eylemleriyle karşılandı. Yoğun gaz bombalarıyla müdahale eden jandarma birçok köylünün sağlığını olumsuz etkiledi ve hastaneye kaldırıldıktan sonra taburcu edilen 85 yaşındaki Ömer Soyutek köye geldikten sonra yaşamını yitirdi. Olayın sonrasında olası tepkileri engellemek için devlet iş makinelerini ve jandarmayı köyden çekti. Planlarını tepkiler azalınca tekrar hayata geçirebilmek için köye gelmek üzere tabi ki.
Egemenler bu örnekte de olduğu gibi halkımızın en doğal taleplerine bile azgınca saldırmaktadır.
Ayrıca onların deyimiyle terörist olmaya hiç gerek yok saldırılarına maruz kalmak için. Her an her yerde ölümle burun buruna kalınabiliyor bu ülkede. Kimileri dur ihtarına uymuyor, kimileri ise polisin düğmesini koparıyor. Nihayetinde bütün bu insanlar, devletin gözünün önünde birden bire azılı suçlu haline gelebiliyor. Saldırı onlar için o kadar doğal hale gelmiş ki, öldürmek için illa bir eylem, bir suç potansiyeli aranmıyor artık.
Dediğimiz gibi, çeşitli haklarımız gasp ediliyorken, en temel haklarımızdan biri olan yaşam hakkımız tümden tehlikede. Köylülerin en doğal karşılanabilecek eylemlerine dahi azgınca saldıranlar her an her yerde birilerini gözlerini kırpmadan katledeceklerdir. Tıpkı Bayat Köyü’ndeki gibi.
Ancak sandıkları gibi gelişmeyecektir hiçbir şey. Onların saldırılarını arttırması, emekçilerin kararlı duruşlarını da artırmaktadır. Artık haklar için daha fazla direnişe başvurulmaktadır. Henüz örgütlü bir duruştan yoksun olmalarının getirdiği bir dağınıklık yaşasalar da bizlere düşen sorumluluğun da yardımıyla devasa bir güce dönüşecektir.
Bir YDG’li

Hiç yorum yok: