17 Eylül 2008 Çarşamba

genliğe notlar

BEKLENTİLERİMİZİN ÖLÇÜTÜ

Faaliyetlerimizin planlanmasında ve hayata geçirilmesinde nasıl bir hat izlediğimiz ve doğal olarak beklentilerimiz önemli bir yer tutmaktadır. Her işte hem onun nasıl gerçekleşeceği hem de nasıl sonuçlanacağı bu beklenti konusuyla açıklanabilir. Bu beklentiler, faaliyet için bizi heveslendiren faktörler olduğuna göre onların gerçekleşmemesi de demoralize olmamıza neden olmaktadır.
Kendi gerçekliğine hakim olamayan bireyin ya da örgütün beklentilerini abartması ya da gerçekliğin altında tutması, yaşanan coşkunun ya da demoralizasyonun da nedenidir. Yakın süreçte gerçekleşen iki çalışmada bu durumu görmek mümkündür. Munzur Festivali ile onun hemen akabinde gerçekleştirdiğimiz 4. YDG Yaz çalışmaları bu konuda iki farklı durumun örneklerini oluşturmaktadır. Munzur Festivalinde YDG’nin umulandan fazla bir sayıyla Dersim’de olması ve doğal olarak beklentilerin karşılanmasının yarattığı coşkuyu açıkça gözlemlemek mümkünken Mersin’de gerçekleşen yaz çalışmasında ilk beklentilerin karşılanamamasının yarattığı demoralizasyon ortadadır.
O halde mücadele içerisinde kimi zamanlar beklenilenden olumlu kimi zaman da beklenilenden olumuz “maddi koşullar”la karşılaşılması olasıdır. Bunların kimisi subjektif kimisi de objektif nedenlerden kaynaklanacaktır. Ancak her iki halde de olan durumu abartmanın bir faydası olmayacaktır. Olumlulukları süreklileştirmek, olumsuzlukları ise azaltmak uygulamamız gereken yöntemdir. Maddi koşulların daha elverişsiz olduğu durumlarda kendimizi bu duruma adapte ederek yeni bir hat belirlememiz, maddi koşulların daha elverişli olduğu durumlarda ise bu olumlulukları da kullanarak hızımızı arttırmamız gerekliliği bilimsel olan yöntemdir.
Beklentiler yani planlar ve hedefler, doğal olarak kuramsal (teorik) olmak zorundadır. Onların pratikte kusursuz uygulanmasını ya da gerçekleşmesini beklemek mantıklı olmayacaktır. Bazen beklentilerden daha farklı durumlarla karşılaşacağımız açık olduğuna göre mutlaka alternatif planlarımızın da olması gerekmektedir. Çok yönlü hazırlık yapmak kadar, anda karşılaşılan somut duruma göre planı değiştirmek de başvurmamız gereken yöntemlerdir.
Örneğin, ilk haliyle planlanan yaz çalışmasında hedeflenen birden fazla hedef, yaz çalışmasının gerçekliği içerisinde düşürülürse başarılı olunacağı açıktır. 20 kişiyle yaz çalışması süresince 5 semtte çalışma yürütmeyi planlıyorsak 10 kişiyle semt sayısını azaltmak ve yoğunlaşmayı arttırmak gerekecektir. Bunun yerine beklenenin olmaması durumunda demoralize olmak ise doğallığında hareketsizliği, uyumsuzluğu, isteksizliği ve başarısızlığı besleyecektir. Tercih yapmak tamamen bizim elimizdedir.
Yaz çalışmaları kapsamında kimi zaman yaşanılan demoralizasyon anlarında hareketsizliğin etkileri de kimi zaman da yaşanılan coşkunun etkileri de gerçektir ve açıkça gözlemlenebilmiştir. Yaz çalışmaları kapsamında morallerin yüksek olduğu anlarda beklentilerin üzerinde gerçekleşen YDG dağıtımlarında, ev sohbetlerinde, eğitim çalışmalarında da demoralize olunan anlardaki gerçekliğimizde de sayımızın değişmediği bir gerçekse bu bize sıkıntımızın kaynağını da göstermektedir. Sorunu, beklentilerin altında faaliyetçinin katılmasına bağlamak bu nedenle anlamsız olacaktır. Aynı katılımcı sayısıyla yüzlerce YDG dağıtılmış olması ve bazı anlarda ise hareketsizliğin tercih edilmesi, somutu kavrama konusunda yaşadığımız sıkıntının boyutuyla ilgilidir.
Gerçekten de maddi koşullar, bir faaliyetin verimliliği açısından önemlidir ancak devrimci, maddi koşulları değerlendirerek doğru yöntemi de bulabilir. Koşullar, devrimcilerin uğraşları sonucu olumsuzdan olumluya çevrilebilirdir ancak bunun beklemeyle, demoralizasyonla gerçekleşmeyeceği ortadadır. Bir alanda yeterince faaliyetçi olmadığı için moralini bozan, yakınan bireyin somutta tek başarısı, kendisinin ve yakındığı kişilerin başını ağrıtmak olacaktır. Öte yandan bu elverişsiz durum, kitle çalışması içerisinde kısa zamanda olumluluğa çevrilebilirdir.
Beklentiler konusunda aşırıya kaçmamak kadar karamsarlığa düşmek de aynı sonuca neden olacaktır. Şu bir gerçek ki her olumsuzluk olumluluğu içerisinde barındırır. Bu durumu görebilmek için nesnel değerlendirme yetimizin gelişmesi gerekmektedir. Nesnel değerlendirme yapabilmek, sürece hakim olabilmek ve yaratıcı olmak, sadece morali değil, çalışmaların verimliliğini de etkileyen konulardır.
Örneğin, genel politikanın, anın ve alanın durumuna göre somutlanabilmesi, nesnel değerlendirme yapabilmekle ilgilidir. Bunun için kitle çalışması söz konusu olduğunda kitlelerin görüşlerine, durumuna ve çelişkilerine hakim olabilmek gerekmektedir. Örneğin semt çalışmasında tek bir evden aldığımız olumlu tepkilere yaslanmak kadar, tek bir evden aldığımız olumsuz tepkiyle demoralize olmak da subjektif kaldığımızın kanıtıdır. Doğru politik yönelime rağmen bu sonuçlarla karşılaşmamız olasıdır ve sürece nesnel yaklaşıyorsak olumsuzluğun nasıl olumluluğa çevrileceğini de kavrayabiliriz. Sürece hakim olabilen bir örgüt, faaliyetçi sayısından bağımsız olarak başarılı olabilir. Ancak bunun için ana koşul, kitlelerin durumuna ve karşıt güçlerin hareket tarzına hakim olmaktır.
Oldukça popüler olan bir düşünce, kitlelerin anda ve alanda yaşadığı çelişkileri bildiğimiz ancak buna rağmen başarısız olduğumuz yönündedir. Ancak gerçekten çelişkilere hakim olabilen bir örgüt, onların çözüm yöntemlerini de bilecektir. O halde bu konuda yanıldığımız açıktır. Nasıl ki her çalışmada kaç faaliyetçinin katılacağı, çalışmada kimlerin olacağı konusunda beklentilerimiz oluyorsa, çalışmanın politik yönü ve sonucu konusunda da beklentilerimiz olmalıdır. Bu konuyu bireyin beklentilerinin yanı sıra çalışmayı örgütleyen tüm yoldaşların ortak beklentisine (örgütün beklentisine) çevirerek incelemek daha anlamlıdır.
Bir çalışmanın politik yönü ve sonuçları üzerine oluşturulan beklentiler, hedefler şeklinde algılanmalıdır. Bu beklentiler (hedefler) örgütün anda ve alanda somutladığı politika sonucunda örgütün ve kitlelerin beklentileri üzerinden kısa, orta ve uzun vadede neyi kazanacağımız, neyi gerçekleştireceğimizdir. Örneğin, yıkımlara karşı yürüttüğümüz çalışmada kısa, orta ve uzun vadede neyi hedeflediğimizi bilmeden bir çalışmaya başlıyorsak, önemli hatalar ve subjektif değerlendirmeler yapacağımız açıktır. Politikanın somutlanması, genel politik yönelim ışığında anda ve alanda kitlelerin beklentilerini öğrenerek ve bu beklentilere şekil vererek gerçekleştirilebilir. Bunun yanında yani kitlelerin beklentileriyle birlikte kendi somut gücümüzü de tahlil ederek bir plan oluşturabilirsek, o çalışmada hedeflediğimiz sonuca az çok ulaşabileceğimiz açıktır.
Yıkımlar sorununun olduğu bir alanda sadece bir faaliyetçimiz varsa ve biz kısa vadede beklentimizi “yıkımları engelleme” şeklinde belirliyorsak daha baştan başarısız olacağımız ortadadır. Ancak beklentilerimizi kısa vadede kitlelerin yıkım sorununa karşı duyarlılığını öğrenme ve bu çelişkiyi en fazla hisseden kesimle bağ kurma şeklinde belirlersek, bu hedefin daha somut ve başarılabilir olacağını söyleyebiliriz. Bu gerçeklik içerisinde çalışmamızın verimine göre kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerimizi değiştirebileceğimizi, değiştirmemiz gerekebileceğini de kabul etmek zorundayız.
Kişisel ve örgüsel beklentilerin, tüm kuramsal yanlarıyla ancak pratik içerisinde şekilleneceğini unutmamalıyız. İşte bir çalışmada esnekliği (hareket kabiliyetini de kapsayacak şekilde), morali ve doğal olarak başarıyı kuramsal olan beklentilerimizi, pratik içerisinde şekillendirerek kazanabileceğimizin kanıtı bu durumun ta kendisidir.

Hiç yorum yok: