5 Eylül 2008 Cuma

T.Kürdistanı’nda Kitle Örgütleri ve Çalışma Tarzımız

Kitle örgütlerinde çalışma tarzımız YDG’nin 2. Konferansı’nda alınan “her YDG’li bir kitle örgütüne üye olup çalışma yürütmelidir” kararıyla beraber önemini daha fazla hissettirdi. Kitle örgütlerinde çalışma tarzı çok daha genel ve ayrıntılı bir konu olduğundan bu yazıda T. Kürdistanı’nda kitle örgütlerinin işletilmesi, aksaklıkları ve bizim YDG’liler olarak misyonumuzu tartışmaya çalışacağız.
T.Kürdistanı’nda herhangi bir durumu ele alırken nasıl bölgenin genel siyasal durumundan ayrı ele alamıyorsak DKÖ’leri de değerlendirirken bölgenin politik durumunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Bu ilişkiyi yakalamak parça-bütün ilişkisinin gereğidir. Ulusal hareket ve ulusal mücadelenin bölgede bulunan olgulara nüfuz ettiği gerçekliğiyle beraber T.Kürdistanı’ndaki kitle örgütleri de ulusal hareketin ideolojik çerçevesinde kalmaktadır. Nasıl ki ulusal hareket Kürt ulusunun ulusal taleplerini temel alıp politikalarını bu temel üzerinden oluşturuyorsa, DKÖ’ler de istemlerini çoğunlukla bu temelde koymaktadır. Bunları söylerken sınıfsal sorunları değinilmediğini iddia etmiyoruz. Sınıfsal çelişkiler ele alındığında bile altının çok fazla doldurulmadığı görülmektedir. Bu durumlar kendini takvimsel gündemlerde açıkça göstermektedir. Örneğin 1 Mayıs, Newroz gibi işlenebileceği halde hatta işlenmesi gerektiği halde, çok ciddi bir yoğunlaşma olmadan yapılan etkinlikler bile anlamından uzaklaştırılarak ele alınmaktadır. Mesela barıştan bahsedilmekte ya da ulusal hareketin istemleri dile getirilmekte, işçilerin uluslar arası birlik-mücadele-dayanışma günü arka plana düşmektedir.
Bölge illerinde 1 Mayıs geleneğinden bahsedemememizin en büyük nedeni bölgenin politik dinamikleridir. Yine Diyarbakır’da birçok emekçi direnişi olması rağmen Akyıl işçilerinin direnişi, tıp fakültesi çalışanlarının sendikal örgütlenme çalışmaları sonucunda işten atılmaları, Sinan köylülerinin eylemleri başta olmak üzere ağalığa karşı köylülerin örgütlediği birçok eylemlilik mevcut olmasına rağmen yani maddi zemini müsait olmasına rağmen 1 Mayıs geleneğinden bahsedilmemesini, sınıfsal taleplerin yeterince değer görmemesini başka nasıl açıklayabiliriz.
Genel olarak durumun böyle olmasıyla beraber bu durum tek tek kitle örgütlerinde kendini hissettirmektedir. Diyarbakır’da yürüttüğümüz üniversite faaliyetinde bizim açımızdan daha çok öğrenci derneği ile ilgili durumlar söz konusudur. Bölge profilinin bir yansıması da öğrenci derneğinde kendini göstermektedir. Öğrenci derneklerinin öz örgütlülük olduğundan hareketle, öğrencilerin ekonomik-akademik sorunlarına duyarsız olmaması gerektiğini bilmekteyiz. Çokça karşılaştığımız üzere öğrenci derneği bu misyonu tam anlamıyla yerine getirmemektedir. Örneğin geçen yıl birinci sınıflara verilen öğrenci kartı için istenen 20 YTL’lik para için öğrencilerin doğal olarak rahatsız olması ve bu rahatsızlığın bir şekilde bizim gündemimize girmesiyle beraber bu sorunu işlemek için öğrenci derneği ile görüşmemize rağmen “farklı gündemler nedeniyle” öğrencilerin talebi reddedilmiştir. Benzeri yaklaşımlar yurt ve kantin boykotlarında da kendisini göstermiştir. Geçen sene yurttaki boykotta öğrencilerin kendi sorunları etrafında örgütlenmeye ne kadar müsait olduğu da görüldü. Yine eğitimin ticarileştirilmesi üzerine yaptığımız sınıf konuşmalarında da bu yönlü gündemlere olan ilgi de ortaya çıkmıştır. Kısaca şu sonucu çıkarabiliriz öğrenciler kendi sorunları etrafında örgütlenmeye müsaittir ve bu potansiyelin açığa çıkarılmaması sisteme karşı mücadelemizde bizi zayıf düşürmektedir.
Bölgemizdeki birçok DKÖ’nün kitlelere açık bir örgütlenme anlayışının olmadığını da söyleyebiliriz. Öğrenci derneğini ulusal hareketin uzantısı olarak görmeleri doğal olarak derneği dar tutan, yurtsever kitle dışındaki kitleye kendini kapatan, üye yapmayan bir anlayışın ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bahsettiğimiz bu anlayış T.Kürdistanı’nda kitle hareketliliğinde kendisi göstermektedir. Özellikle son dönemde SSGSS karşıtı eylemlere, emekçi eylemlerine yeteri kadar önemin gösterilmediği bir pozisyonun oluşmasına, öğrencilerin akademik-ekonomik sorunlarına belli bir duyarsızlığın oluşmasına neden olmaktadır.
Bu tablo karşısında bizim nasıl davranmamız gerektiği çok önemli bir yerde durmaktadır. Demokratik kitle örgütlerine girip çalışma yapmanın önemi ortadayken özellikle T.Kürdistanı’nda nasıl faaliyet yürüteceğimiz önem arz etmektedir. Kitle örgütlerinin sadece ulusal çelişkileri işlediğinden bahsettik peki buna karşılık biz de sadece sınıfsal çelişkileri mi işleyeceğiz? Sadece sınıfsal çelişkileri işlememiz de bizi farklı bir yanlışa sürükleyecektir.
Belirtmek gerekir ki ulusal çelişkileri işlememizin nedeni kitlelere yakınlaşmak, bunun üzerinden iş yapmak değildir. Bu ülkede Kürt ulusal sorunun temel sorunlardan biri olduğu gerçekliğidir. Ulusal ve sınıfsal çelişkileri yaratıcı bir şekilde işleyebildiğimiz oranda Kürt halkı bizi sahiplenecektir. Tabii ki bunları yapabilmek için kitlelerle bağ kurmak gerekir. Bunun da yolu kitle örgütlerine girip çalışma yürütmektir. Yoksa tek başına öğrenci derneğini eleştirmemiz bir işe yaramayacağı gibi devrimci bir tarz olmayacaktır. Öğrenci derneği böyle yapıyor şöyle davranıyor demek yapıcı bir eleştiri olmadığı gibi bir sitemden öteye gitmeyecektir. İçerisinde olmadığımız, bilmediğimiz şeyi değiştirmek gibi bir durumumuz söz konusu değildir.
Ayrıca şu gerçekliği gözden kaçırmamak gerekir ki ulusal sorunun da temeli sınıfsaldır. Ulusal sorun daha fazla hissediliyor olsa bile sorunun yükseldiği temel sınıfsal çelişkiler üzerinden yükselmektedir. Bu hiçbir şekilde ulusal sorunu reddettiğimiz anlamına gelmemelidir. Reddettiğimiz anda Türk milliyetçiliğine düşeriz. Sınıfsal çelişkileri reddettiğimiz anda da Kürt milliyetçiliğine kayarız. Bu gerçekliği göz ardı etmeden davranmamız gerekiyor. Sonuç olarak bizim kitle örgütlerine girip niteliğini yükseltmek gibi bir görevimiz vardır. Bu görevi bilince çıkardığımız oranda Kürt halkının içerisine nüfuz edeceğiz.
Amed YDG

Hiç yorum yok: