5 Eylül 2008 Cuma

UNUTMA SİVAS, SENİN DE DAĞLARIN VAR…

TC, tarihi boyunca halka yönelik birçok katliam gerçekleştirmiştir. Kimi zaman bu katliamları kendi kolluk kuvvetleri eliyle, kimi zaman da gerici faşist örgütlenmeleri teşvik ederek gerçekleştirmiştir.
12 Eylül sonrasında Sivas'ın toplumsal dokusunda köklü değişiklikler olmuştur. Sivas büyük göç veren illerin başlarında yer alır. Sivas’tan göçenlerin çoğunu ilericiler ve Aleviler oluşturur. Onlardan boşalan yerleri ise tam karşıt güçler doldurur. 1989 yerel seçimlerinde Refah Partisi'nin belediye başkanlığını kazanmasıyla gerici güçler bütünsel olarak Sivas'ta kurumsallaşmaya başlar. Belediye, olanaklarını sınırsız bir biçimde şeriatçı ve faşist çevrelere sunar. Anadolu’nun bu demokratik kimlikli kenti gerici bir dokuya bürünmüştür. 12 Eylül AFC’sinin halkın muhalefetini bastırmak için dinci gericiliği kullanmaları sonuç vermiş, gerici güçler sahiplerinin bile zor kontrol ettikleri bir noktaya gelmiştir.
Tarih boyunca Sivas kentinin şahsında hep iki çizgi varlığını devam ettirir. Pir Sultan Abdal’ın baş eğmez direnişçi yolu ile Hızır Paşanın hain ihanetçi çizgisi...
Bu iki farklı anlayış, iki çizgi kendini 2 Temmuz 1993 tarihinde göstermiştir. Sivas Katliamı veya Sivas Madımak Olayı 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Otelinin kuşatılıp yakılması ve otelde bulunan 33 yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi, 2 otel görevlisinin ve saldırganlardan 2 kişinin de hayatını kaybetmesiyle başlayan olaylar zinciridir.
1 Temmuz 1993 günü yurdun dört bir yanından gelen kitle Sivas’ta buluşur. Programa göre iki gün Sivas’ta etkinlikler gerçekleştirilecek sonra Banaz' a geçilecektir. Şenlik başlar, deyişler, semahlar birbirini izler. Söyleşiler, paneller izleyici ile dolup taşar. Korkulacak bir şey olmadığını düşünür herkes. Kaygıların boşuna olduğunu söyler herkes birbirine. Sivas da bizim şehrimiz derler. Ne yazık ki bir gün geçmeden bu görüşlerin tam tersini yaşayacaklardır. Dinci faşist güçler günler öncesinden Sivas’ta Alevilerin, demokratların varlık göstermesini engellemek ve onlara "Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmamak" için hazırlıklara girişirler. Gazetelere ilan vererek ve bildiriler hazırlayıp evlere dağıtılarak provokasyon ortamı hazırlanır. 2 Temmuz’dan 15 gün önce dinci faşistler tarafından tüm Sivas’a “Müslüman kamuoyuna” başlıklı ve “Müslümanlar” imzası olan bildirilerle halk "cihada" çağrılır. "Kâfirler şunu iyi bilmeli ki: İslam Peygamberini korumak ve Kitap'ın izzetini korumak için, bu uğurda da verilecek canlarımız vardır. Gün Müslümanlığımızı yerine getirme günüdür." yazılı bildiriler dağıtılır. Ayrıca bildirinin sonunda "Not: Bu yazıyı okuyan Allah rızası için çoğaltarak dağıtsın." ibaresi yer almaktadır.
İlk gün dinci faşistler pusuda beklerler. Saldırı için her zaman yaptıkları gibi cuma gününü ve dolayısıyla cuma namazını beklerler. 2 Temmuz günü organizeli biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinden çıkan faşist gruplar önce etkinliğin yapıldığı Kültür Merkezine ulaşarak bir gün önce dikilen anıtı tahrip ettiler. Hızını alamayan ve sayısı 10 bine ulaşan saldırgan grup Kültür Merkezinden yeniden hükümet meydanına geldi. Hükümet konağını taşlamaya ve slogan atmaya başlayan faşist grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak slogan atmaya devam etti. Faşist grubun sayısı akşam saatlerinde 20 bine yaklaşmıştı. Faşist grup önce Madımak Otelinin etrafındaki araçları ateşe verdi ve sonra oteli taşlamaya başladı. Camları kırılan otelin perdeleri tutuşturularak ve alt kattaki eşyalarla beraber otel yakıldı.
Tüm dünyanın ve faşist Türk devletinin kolluk güçlerinin önünde Sivas katliamı yaşanır. Otele sığınmış olan yazar, ozan ve aydınlardan Asım Bezirci, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin’in de aralarında bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi ise kendi olanaklarıyla yaralı olarak kurtuldu. Olaylar sonucunda 33 yazar, ozan ve aydın, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen "2 günlük sokağa çıkma yasağı" ile birlikte, kolluk kuvvetleri şehirde "güvenliği" sağlayabildi. Olaylardan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı, daha sonra gözaltı sayısı 190'a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124'ü hakkında "laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma" suçlamasıyla dava açıldı. Geriye kalanlar ise serbest bırakıldı.
Halk arasına Sivas davası olarak bilinen davanın ilk duruşması Ankara 1 No'lu devlet güvenlik mahkemesinde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994' te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15'er yıl, 3 sanık hakkında 10'ar yıl, 54 sanık hakkında 3'er yıl, 6 sanık hakkında 2 şer yıl hapis cezası verilirken 37 sanık hakkında ise beraat kararı verildi. Mahkeme 2000 yılında 33 kişiye idam cezası verilmesiyle devam etmiştir. 2002 yılında idam cezasının kaldırılmasıyla cezalar müebbet hapis cezalarına çevrilmiştir. Sanıkların avukatlığını Refahyol hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan üstlendi ve bakanlığı sırasında sanıkları hapishanede ziyaret etti. Olayların kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamamıştır.
Yakılan otelde insanlar can çekişmekteyken devletin "üst yöneticileri" ibretlik açıklamalarda bulunuyordu. Alevilerin büyük bir kesiminin oyunu alan SHP'nin Genel Başkanı olan Erdal İnönü "güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaşlarımızın daha fazla zarar görmesi engellenmiştir." açıklamasıyla olayların tamamen devlet kontrolü dışında geçtiği izlenimi vermeye çalışıyordu. Diğerlerininki de bu açıklamalardan farklı değildi. Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel "halkla polisi karşı karşıya getirmeyin" sözlerini, oteli ateşe veren "halk" için söylemekteydi. Başbakan Tansu Çiller "Otelin etrafını saran vatandaşlara bir şey olmamıştır." ANAP lideri Mesut Yılmaz ise "bu, bir futbol maçında çıkabilecek olaydır." sözleriyle kendilerini ele vermişlerdir. Olaydan sonraki mahkeme tutanaklarında ise otelde yakılanlar tahrikçi, yakanlar ise din duyguları aşağılanarak tepki gösteren insanlar olarak gösterilmiştir.
2 Temmuz Sivas Katliamı üzerinden yıllar geçmesine rağmen Alevilerin yaraları küllenmemekte, tam tersine Sivas yangını Alevilerin kanayan yarası olmaya devam etmektedir. Sivas katliamı Alevilerin yaşadığı birçok katliamla benzerdir. 8 saat insanlar Madımak otelinde beklerler. Sivas katliamı esnasında cumhurbaşkanı, başbakan, başbakan yardımcısı, bakanlar aranır. Hatta SHP Genel Başkanı Erdal İnönü de aranır. Yardım çığlıklarına "yardım geliyor" yalanlarıyla cevap verilir. Dönemin SHP'li Kültür Bakanı Fikri Sağlar ise bir gün öncesinde etkinliklere acil işi çıktığı gerekçesiyle gelemeyeceğini bildirmiştir. Tanıdık etkili, yetkili kim varsa bir umut olarak aranır. Ama her şey güvenlik güçlerinin gözünün önünde olur. Ayrıca günler öncesinden Madımak Otelinin önüne yol çalışmaları yapılacağı gerekçesiyle birkaç kamyon dolusu taş yığılmıştır.
Sivas’ta insanlar göz göre göre katledilir. Dinci faşistler günler öncesinden hazırlık yapmalarına rağmen yakalanmamış, engellenmemiştir. İstihbarat birimleri "olay çıkacağını rapor ettik" demişlerdir. Olay çıkmamış, katliam yaşanmıştır. Sivas Belediye Başkanı saldırganları "gazanız mübarek olsun" diye kutlamaya kadar işi vardırmıştır. Ortaya çıkan tüm veriler "devletin bilgisi" dâhilinde gerçekleştiğini göstermiştir.
Sivas katliamı devletin en küçük ilerici bir faaliyette nasıl bir politika izlediğini, nasıl saldırdığını açıkça ortaya koymuştur. Devrimciler bu gerçeği bir kez daha kitlelere anlatmak ve devrimci saflarda örgütlenmek gerektiğini kavratmak zorundadırlar. Bunu yaparken sorunun sadece dinsel mezhep sorunu olmadığı kesin olarak belirtilmeli ve dinsel görünüm kazandırma çabalarıyla mücadele edilmelidir. Mersin Üniversitesinden bir YDG'li

Hiç yorum yok: