26 Nisan 2009 Pazar

Bölgede sendikal mücadelenin sorunları ve görevlerimiz

Dünya genelinde yaşanan ekonomik bunalımın giderek ağırlaştığı ve ülkemiz gibi yarı-sömürge yarı-feodal ülkelerde etkisini giderek daha fazla hissettirmeye başladığı bir dönemde bulunuyoruz. ABD merkezli başlayan ekonomik bunalımın 2009 yılıyla beraber derinleşerek artık ülkemizi de etkileyeceğini sadece bizler değil burjuva ekonomistler de söylemek zorunda kalıyorlar. Başbakan her ne kadar krizin Türkiye’yi etkilemeyeceğini, Türkiye’deki etki boyutunun psikolojik olduğundan bahsetse de ekonominin patronlarının artık devletin ekonomiye müdahale etmesini beklemeleri bize krizin ülkemiz üzerindeki boyutlarını göstermektedir.
İçerisinde bulunduğu krizden kurtulmanın faturasını işçi ve emekçilere ödetmeye çalışan sistem, uyguladığı politikalarla işçi ve emekçiler tarafından krizin daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Art arda yapılan elektrik, doğalgaz vb zamlar, işten çıkarmalar, ücretlerin düşürülmesi, alım gücü düşük olduğu halde yıllık enflasyonun düşük olmasından kaynaklı verilmeyen enflasyon zamları bizlere krizin faturasının kime kesildiğini göstermektedir.
Emperyalistlerin ve onların ülkemizdeki uşakları olan hakim sınıfların saldırılarını tek bir merkezden yönelttikleri gerçeği bize bu saldırılara karşı birleşik, örgütlü bir mücadeleyi zorunlu kılmaktadır. İşçi ve emekçi sınıfın ilk örgütlenecekleri yerler olan sendikalar ve onların sürece yaklaşımları kriz döneminde kimin kârlı, kimin zararlı çıkacağını gösterecektir. Emperyalist tekellerin dediği gibi ‘krizler fırsat zamanlarıdır, güçlenerek çıkabiliriz.’ Bu sözü sendikal örgütlülüğe göre yorumlarsak bizler de mevcut örgütlülüklerin hem nicel düzeylerini hem de nitel düzeylerini geliştirmek için krizi bir fırsat olarak kullanabilmeliyiz. Sendikaların mevcut örgütlülük düzeylerine baktığımızda çalışan kesimin ancak küçük bir kesimini örgütlediklerini görmekteyiz. Bu durum da işçi ve emekçi kitleleri direnişlere yöneltecek ve yönlendirecek kesimin gücünü bizlere göstermektedir.
Ancak ülkemizdeki bölgesel farklılıkları ve sendikaların yönetimine çöreklenmiş sarı-sendikal anlayışları düşündüğümüzde işimiz daha da zorlaşmaktadır. Ülkemiz egemen sınıfların imha-inkar saldırılarına maruz kalan Kürt halkının vermiş olduğu ulusal mücadelenin de etkisi ile T. Kürdistanı’nda gelişen bir demokratik hareketin varlığı ve bu ulusal hareketin kendisini sendikal mücadelenin içerisinde var etmesi olumlu yönleriyle beraber olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Elbette tek olumsuzluğu, ulusal hareketin sendikalar içerisinde faaliyet yürütmesi oluşturmuyor ama bunun da etkisi yadsınamaz derecede kendisini hissettiriyor. Bununla beraber bizlerin de sendikal faaliyetler üzerine olan deneyimsizliklerimiz ve yanlış anlayışlarımızın da etkisiyle gerek sendikaların örgütlenmesini gerekse de DDSB’nin örgütlenmesini yeteri düzeyde gerçekleştiremiyoruz.
Örgütlenme noktasında yaşadığımız sorunların temelinde yatan sebep kitle çizgimizdeki sıkıntılardır. Bu, örgütleyeceğimiz kitleyi yeterince tanımamaktan ileri gelmektedir. Kitleleri örgütlemenin yönteminin kitleleri temel sorunları etrafında harekete geçirmek olduğunu teorik olarak birçok defa söylemişizdir. Ancak iş pratiğe geldiğinde, teorik olarak söylediğimiz doğruların çok uzağında bir pratiğimiz olmuştur. Sendikaların başına çöreklenmiş olan sarı-sendikal anlayışların da etkisiyle, kitleyi pasifize eden sendika yönetimlerine karşı muhalefette kaldığımızdan dolayı çoğu zaman ya küsmüşüzdür, ya kendimizi daha pasif kılmışızdır ya da sendikadan uzaklaşmışızdır. Bu yaptıklarımızın da pratik olarak sarı-sendikal anlayışa hizmet ettiğini söylersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Sınıf sendikacılığı anlayışını savunduğumuzdan kaynaklı sendika yönetimleri ile ters düşmemiz olağan bir durum olarak karşımızda durmaktadır. Sendikalarda sarı-sendikal anlayışın hakim olduğundan bahsettik ancak bu demek değildir ki yönetimlerinde devrimci anlayışların bulunduğu sendikalar yok demektir. Ancak yeterli düzeyde değil ve genel olarak İstanbul bölgesinde bulunmaktadır. İstanbul dışında geri kalan bölgelerde ya bulunmamaktayız ya da oldukça pasif durmaktayız. Bu durum da işçi ve emekçi kitlelerin sınıf bilinci ile donanıp sınıf mücadelesine aktif katılımlarını engelleyen bir durum oluşturmaktadır. Sınıfa ulaşmada önümüze ket vuran bir durum olmaktadır. Bu durumla kitle hareketliliğinin gelişkin olduğu T. Kürdistanı bölgesinde de karşılaşmaktayız.
Bölgede Ulusal Hareketin kitleler üzerindeki etkisinin genişliğinden dolayı mevcut sendikalar içerisinde örgütlü bulunan kitlenin büyük bir kısmı ve sendikaların yönetimlerinin geneli Ulusal Hareketi destekleyen kitleden oluşmaktadır. Sendikaların niteliğinin bu durumda olmasından dolayı sendikaların hareket alanı da ulusal sorunlar etrafında olmaktadır. Bundan kaynaklı sınıf sendikacılığından ziyade ulusal hareketin bir yan kurumu gibi işletilmektedir sendikalar. Bölge özgülünde hakim olan bu durum bir yönü ile ilerici bir yön taşırken bir yönü ile de olumsuz bir durum oluşturmaktadır.
Buradaki olumsuzluklar sadece yönetimlerin yanlış sendikal anlayışlarından kaynaklanmamaktadır. Bizim de buralarda yeterince örgütlenemememizdendir. Bizim buralardaki örgütlülüğümüzün yetersiz oluşu kitleleri yanlış anlayışlarla baş başa bırakmakta ve onları devrimden, sınıf sendikacılığından uzaklaştırmaktadır. Bu çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bir yönü kitlelerin sendikaların yönetimlerine olan tavırlarından kaynaklı sendikaya üye olmak istememeleri, bir diğer yönü de üye oldukları halde aktif bir şekilde mücadelenin içerisinde yer almamalarıdır. Gerçi bu ikincisi genel bir sorun olmakla beraber bölge özgülünde kendisini daha çok hissettirmektedir.
Bu saydığımız sorunları görebilmek için bölgenin gerçekliğine bakmamız gerekmektedir. Bölgede ulusal hareketin etkin olmasına, gerçekleştirdiği eylemlere yüz binleri aşan sayıda insanın katılmasına, gerçekleştirilen direnişlerin, serhıldanların günlerce sürmesine rağmen bölgede bulunan illerde sendikaların örgütlenmeleri yok denecek kadar azdır. Var olan sendikaların durumu da Eğitim Sen’in dışında herhangi bir varlık göstermemektedir. Bir diğer yönüyle de merkezi olarak gerçekleştirilen eylemlere bölgeden katılımın oldukça düşük olması ve katılan kesimin de sendikal ve mesleki özlük haklarından yani gündem konularından ziyade ulusal hareketin politikalarını dile getiren sloganlar atması bölgedeki sınıf sendikacılığı bilinicinin geri bir düzeyde olduğunu bizlere göstermektedir.
Sınıf sendikacılığının sendikalarda hakim bir anlayış olmaması genel olarak yaşadığımız bir sorundur. Bu durum da sistemin işçi ve emekçilere yönelik saldırılarında kitleleri pasifize edecek eylemselliklerle yetinmelerine neden olmaktadır. Bunun en son örneğini SSGSS saldırısına karşı sergilenen tutumlarında görmekteyiz. Milyonları ilgilendiren bir konuda kitlelerin tepkisine rağmen eylem yapmak isteğinde bulunmayan, yapılanları da zoraki kabul etmek zorunda kalan sendika yönetimleri sınıf karşıtı duruşlarını, işbirlikçi tutumlarını sergilemeye devam etmektedirler.
Burada bize düşen görev yaşadığımız bu sorunlara karşı sınıf sendikacılığı anlayışını daha da derinleştirerek sendikalarda egemen kılmaya çalışmak olmalıdır. Sınıfın örgütlenmesini gerçekleştirebilmek için sınıfın yaşamış olduğu sorunların neler olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Bu da kitleleri kendi sorunları etrafında örgütleyebilmemiz demektir. Bunu yapabilmek için işçi ve emekçi kitlelerine yönelik uygulanan saldırı politikalarının nerelerden geldiğini bilmeli ve bu politikaların neler içerdiğine hakim olmamız gerekmektedir. Bugün sistemin uyguladığı politikalara yeteri kadar hakim olamazsak kitlelere anlatabileceğimiz bir konu ya da onları yeteri kadar bilinçlendirebilme durumumuz olamaz. Bu öncelikle yapmamız gereken ve eksik olduğumuz bir konudur.
Bununla beraber kitlelere alternatif politikalarla gidebilmeliyiz. Gerek sendika yönetimini gerekse de sistemin politikalarını eleştirdiğimizde kendi alternatifimizi de ortaya koyabilmeliyiz. Bu bizim kitlelere yönelik bir alternatif olabilmemiz açısından oldukça önemli bir yerde durmaktadır. Kitlelerle temas kurmaktan kaçınmamalı, onların soracağı her türlü soruya cevap verebilmeli ve onları alternatifler doğrultusunda yönlendirebilmeliyiz. Yapmamız gereken, uygulanan politikaların işçi ve emekçi kitleleri hangi yönden etkilediğini anlatabilmek ve onları harekete geçme noktasında ikna etmektir.
Mardin YDG

Hiç yorum yok: