ÖZGÜRLÜK İÇİN ÖRGÜTLENEN KADIN SAVAŞTIĞI KADAR ÖZGÜRDÜR!
Bazı çevrelerde özellikle son zamanlarda daha da hızlı esen tasfiyeci rüzgar, kadın sorunu ve kadın mücadelesi ekseninde de yalpalamaları beraberinde getiriyor. Kadın sorununu doğru ele alamayan, yarattığı bilinç bulanıklığı dolayısıyla burjuvazinin de destek verdiği feminist düşünce, etki alanını genişletmiş olmakla birlikte kimi devrimci anlayışlar da bu düşünce tarzından etkilenmektedirler. Bu durumu özellikle 8 Mart sürecindeki toplantı ve eylem gözlemlerimizden somut olarak çıkartabiliriz.
Kadınlar ne istiyor?
Bahsettiğimiz bu tasfiyeci rüzgarla birlikte en çok tartışılan ve en ön plana çıkan tartışma ise “Kadınlar Barış İstiyor” anlayışı olmuştur. Aslına bakacak olursak, bu yaklaşım, kadının mücadele tarihinde sürekli gündem konusu olmuş, sürekli tartışılmıştır. 1789 tarihinde, kadınların en ön saflarda savaştığı bir süreçte yani Fransız Devrimi’nde gündeme gelen bu konu, devrimci kadınlar tarafından verilen savaşla cevaplandırıldı. Yine 1871 Paris Komün’ünde kadınlar, sadece cephenin geri planından yardım değil, aksine barikatların en önlerinde savaştılar. Yine bu dönemde, kadınların barış istediğine dair tartışmalar, Komün’lü kadınların yayınladıkları bir bildiriyle cevaplandırıldı.
“Hayır! Parisli işçi kadınlar barış değil, kanlarının son damlasına kadar savaşmak istiyorlar. Bugün uzlaşma ihanet olur... Sömürünün ortadan kaldırılması, sermayenin egemenliği yerine emeğin egemenliğinin konulması, emekçinin kendi kurtuluşunu sağlaması yönündeki bütün umutlarımızın sonu olur.”
Bütün bu tartışmalara Ekim Devrimi’nde, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nde kadınlar yeterli cevabı verdiler.
Oysa bu gün halen aynı tartışmaların yürütüldüğünü görüyoruz. Kimileri kesinlikle faşizmle barış yapılabileceğini kast ediyor, kimileri her türlü savaşa karşı olduklarını dile getiriyor, kimileri de kirli savaşları kast ederek barış istediklerini söylüyor ancak dertlerini anlatmak için böylesi bir söyleme başvuruyorlar.
Kimle nasıl bir barış?
Esasta dile getirmek istediğimiz tartışma, özellikle 8 Mart’ın anlam ve önemi ekseninde, bu eksene hiç de yakışmayan, dayatılan tartışmalar ve bizim bu konuda ne düşündüğümüzdür.
Bugün Irak’ta, Afganistan’da Afrika’da açlığa, yoksulluğa, zulme mahkum edilen kadınlar, çocuklar ve erkekler; her gün binlerce masum insanın ekonomik çıkarlar için katledildiği bu coğrafyada nasıl bir barıştan söz edilebilir soruyoruz.
Bugün dakika başı binlerce kadının tacize, tecavüze uğradığı; intihara zorlandığı; zorla evlendirildiği; katledildiği; en kötüsü de bütün dünyasının dört duvar arasına sıkıştırılmış köleler haline getirildiği, düşünmesinin bile yasak olduğu bir düzende kimle ve nasıl bir barıştan söz edilebilir soruyoruz.
Bugün özellikle T. Kürdistanı’nda Güldünyaların haberlerinin artık alışılmış olduğu bir düzende yaşıyorsak ve Güldünya ile ilgili şarkıların ve televizyon programlarının yasaklandığı bir zihniyetin baskısı altındaysak kimle nasıl bir barıştan söz edilebilir?
Peki, bugün mücadelemizde gelinen noktalarda şehitlerimizin, şehit kadınlarımızın kanları sayesinde durduğumuzu ve daha fazlasını yapma yükümlülüğümüzün olduğu böylesi bir süreçte hangi barıştan söz ediliyor?
Kirli savaşların etrafımızı çevirdiği bir dünya düzeninde kadınların taleplerinin barış olduğunu söylemek ihanettir.
Özellikle 8 Mart tarihlerinde yoğun tartışılan kadınların inisiyatifini ellerine alması konusu (ki bizce de önemli bir tartışmadır bu ve sadece belirli günlerde değil her gün tartışılması gerekir ancak hiçbir zaman bu kadar hararetle dile getirilmemektedir.) önemli bir tartışma konusuyken; nasıl oluyor da bu konuyla ilgili olarak nasıl bir mantık yürütülerek kadınların barış istediği düşüncesi ortaya çıkabiliyor?
Kadınların inisiyatiflerini ellerine alma meselesi başlı başına bir savaş, bir mücadele gerektirecek çok önemli bir konudur. Bu noktada erkekleri de eylem alanlarından soyutlayacak bir anlayışın da ortaya çıkması işten bile değil zaten. 8 Mart eylemlerinde, kadınların erkeklerle aynı eylem alanında seslerini yükseltmelerini işçinin patronla kol kola olmasına benzeten anlayıştan, kadınları savaşmaya çağıran bir bildirim beklemek elbette nafiledir.
Bizler, kadınların; sömürünün ortaya çıkışından bu yana hayatın her alanında direndiğini, savaştığını, haklarını aldığını biliyoruz.
Bizler, yaşadığımız coğrafyada; hâlâ feodalizmin belli oranlarda tahakkümünü sürdürdüğü, ülkemiz egemenlerinin emperyalizmin uşaklığını yaptığı bu coğrafyada, omuzlarımıza düşen yükün en az Komün’lü kadınlarınki gibi ağır olduğunu biliyoruz.
İşte bu yüzden, örgütsüz olduğumuz her gün, her dakika saldırıların daha da yoğunlaşacağını bile bile gözü kapalı bir barış çığırtkanlığı yapmamız, bu çığırtkanlığa destek vermemiz mümkün değildir. Emperyalizmin kirli savaşlarına, egemenlerin para keselerini kadınların, çocukların gözyaşlarıyla doldurmalarına ilkeli bir duruş sergilemenin yanı sıra, hayatımızın her alanında, okullarda, tarlalarda, fabrikalarda, emperyalizme ve feodalizme karşı topyekün bir savaş, mücadele çağrısında bulunmak cüretine sahibiz.
Özgürlük için savaşmaya, savaşmak için örgütlenmeye!
Her türden gericiliğe karşı mücadelenin kadının örgütlenmesinden geçtiğini tekrardan belirtmek istiyoruz. Bizler bu örgütlenmeyi yaratabilme iddiasındayız. Bu örgütlenme için önemli bir adım niteliği taşıyan, geçen sene yaptığımız 1.Genç Kadın Buluşması’nda kadın komisyonlarının kurulmasının önemine ve çalışma programına değinmiştik. Ayrıca kadın sorununa bakış açımız ve pratik olarak nerede olduğumuz konusunda yürüttüğümüz tartışmalar ekseninde önümüze, komisyonları kurma ve işletme perspektifi koymuştuk.
Geçen seneden bu yana geçen sürenin değerlendirilmesi; özellikle öğrenci gençliğin içerisinde genç kadın örgütlenmesi; üçüncü bir sömürü biçimi olan ulusal sömürüye özel bir değini; ayrıca örgütlü kadının yaşadığı çelişkiler ve pozitif ayrımcılık konularında tartışmaların yürütüleceği YDG 2.Genç Kadın Buluşması 19 Nisan’da Ankara’da yapılacaktır. Daha örgütlü bir duruş sergileyebilmek, kadın sorununa kolektif bir şekilde kafa yorabilmek için buluşmaya en yoğun katılımı gerçekleştirebilmeliyiz. Özellikle kadın yoldaşlarımızın, arkadaşlarımızın katılımı büyük bir önem arz etmektedir.
26 Nisan 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder