YİNE TALAN YİNE SÖMÜRÜ: DEVLET ÖZEL OKULLARI “TEŞVİK EDİYOR!”
Eğitim alanındaki emperyalist yasalar etkisini bugünlerde daha fazla hissettiren ekonomik krizin etkisiyle açıktan, utanmazca düzenlenir duruma gelmeye başlamıştır. Bunlardan biri de “Özel Okullara Teşvik Yasası”dır. İlk olarak 2006 yılında gündeme gelen bu yasa, iki kez dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından veto edildiğinden askıya alınmıştı. Ancak bir iki ay önce Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yaptığı basın açıklaması ile bu yasayı tekrardan gündeme aldıklarını göstermiş oldu. Bu yasayı 2009–2010 eğitim yılına yetiştirmeye çalıştıklarını söyleyen Çelik, bunun büyük bir adım olacağını “iddia etti.”
Özel okullara reklam izni
Bu yasanın “hükümetin yerinden yönetim anlayışına” uygun olması için hazırlandığı ifade ediliyor. Özel okullar dışındaki tüm özel öğretim kurumlarının açılış ve kapanışlarıyla ilgili işlemlerin sadece Ankara’dan yürütülmesi yerine valiliklere bırakılmasını da içeriyor. Ayrıca okulların yapacağı reklâmlar için izin alma zorunluluğunun da kaldırılması da söz konusu. Aslında ilk bakışta oldukça mantıklı gelen bu yasalar –tabi küçük burjuva bakışı bu- aslında eğitimin ticarileşmesi için özel sektörün önünün açılmasından başka bir anlama gelmemektedir. Nasıl mı?
En başta şunu belirtmek gerekir; sosyal devlet olduğunu iddia eden bir devletin en temel görevlerinden biri ülkedeki eğitimin ücretsiz olmasını sağlamaktır. Çünkü eğitim temel bir haktır, bir hizmettir ancak satılamayan –satılmaması gereken- bir hizmettir. Ancak bu yasalarla bu hizmet satılık bir mal gibi piyasaya sürülüyor ve özel sektöre peşkeş çekiliyor. Yukarıda bahsi geçen “özel öğretim kurumları” derken kastedilen; dershaneler, etüt merkezleri vs. gibi, eğitim siteminin çarpıklığı sonucu meydana gelmiş ve parası olmayanların yüzüne okul kapılarını kapatan bir zihniyetin ürünü olan “öğretim(!)” kurumlarıdır. Bu kurumların denetlenmesinin valiliklere bırakılması demek bu ticari anlayışı meşrulaştırmak ve zaten berbat olan denetleme sistemini tamamen ortadan kaldırarak özel sektörün “ipini bırakmak” demektir.
Çelik’ten inciler…
“Reklâm izinlerinin kaldırılması” maddesi de eğitimi; pazardaki, çarşıdaki bir mal gibi alınabilir-satılabilir bir meta olarak gördüklerinin ilanıdır adeta. Çünkü onlar eğitimi satılabilir bir “hizmet(!)” olarak görüyorlar. Bunu Çelik’in açıklamalarından da açık bir şekilde anlıyoruz. Diyor ki Sayın (!) Bakan:
“Güzelim binalar, son derece iyi laboratuarlar, muhteşem okullar yapılmış. Buna sermaye yatırılmış. Ama maalesef potansiyelinizin yarısı boş! (ah yazık! İşte gerçek bir TC Bakanı! Nasıl da vatandaşlarını düşünüyor ve onlar için üzülüyor! Bu vatandaşların yalnızca parası olan vatandaşlardan oluşmuş olması çok mu önemli?) Biz devlet okulu inşa edebilmek için dünya kadar para harcıyoruz. (Cebinden veriyor sanki!) Donatmak için para harcıyoruz. Sonra oraya öğretmen, memur tayin ediyoruz. (Değil mi ya! Ne gereği var öğretmenin, memurun; eskiden okul dediğin yerde öğretmen mi varmış! Aslında Bakanın kendisi de eğitim sisteminin çarpıklığının farkında olmalı ki öğretmenin orda hiçbir şey değiştirmeyeceğini bir lüks olduğunu düşünüyor herhalde!) ben hizmeti satın alırsam daha ucuza gelir. (evet, kesinlikle haklı! Hüseyin Çelik ve onun gibiler bir şeyi satın aldılar mı onlara hep ucuz gelir.) bizim özel okullardan hizmet almamamız için hiçbir sebep yok. (Gene haklı! Parası olanların bunu yapmamaları için ne gibi bir sebepleri olabilir ki!)”
Aslında egemenlerin eğitime bakış açılarını özetleyen bu sözler, oldukça açık. Ancak unutuyorlar ki eğitim haktır ve hakkı olanlar –yani bizler- ona sahip olacaklardır.
Özel okullara sunulan bitip tükenmeyen avantajlar
Bahsettiğimiz yasalar moralinizi bozmasın! Özel okullarda okuyamayacak kadar durumu iyi olmayan bizleri de –ki ülkenin % 95’ini oluşturuyoruz- düşünmüşler. Normalde bir özel okulun maksimim % 2’lik bir kontenjan ayırması lazım fakir öğrenciler için. Bu kanun tasarısına göre % 2’lik oran % 3’e çıkartılıyor! Sadaka. Resmen bizimle dalga geçiyorlar!
Yasa tasarısının içerdiği diğer bir madde özel okullara maddi avantajlar sağlıyor. Bu madde; özel okulların, doğalgaz, su, elektrik gibi faturalarını devlet okullarının ödediği tarifeye göre ödemesini öngören düzenlemeleri içeriyor. Yani bizim sosyal devletimiz (!) “fakirden alıp zengine veren” Robin Hood’un karşıtı bir karakteri oynuyor sömürü sahnesinde!
Bakanın “müjde” olarak değerlendirdiği bir madde var. Bu madde de çocuğunu özel okulda okutmak isteyen veliler için bir eğitim kredisi oluşturulması ve bu kredinin faizinin % 50’sinin devlet tarafından karşılanmasını içeriyor. Ana borca dokunmadan zaten bankaların keyfine göre koyacağı faizin yarısını ödeyecekmiş devlet. Bu ne bonkörlük! Ekonomik durumu iyi olmayanın zaten çocuklarını özel okula gönderme gibi bir imkânları olmadığına göre kime yardım ediyor ki devlet! Hadi diyelim durumu iyi olmazsa da zor bela çocuğunu özel okulda okutma fırsatı bulan bir adama ana borca dokunmadan nasıl yardım edilmiş oluyor, hiç anlaşılır değil!
Baş kaldır!
Sadece bu yasa değil gençliği tehdit eden! Üniversitelerde Bologna Sürecinin getirisi olan onlarca mesleki sömürü yasası ve kendini çoktan hissettirmeye başlayan “sözleşmeli kölelik” uygulamalarıyla bizi yoksulluğa, işsizliğe itiyorlar. Daha bu bataklığın kıyısındayız ve onlar bizi daha derine itiyorlar, farkında mısınız? Tüm bu yasaları bilmemiz, öğrenmemiz ve çevremizdekilerin hepsine anlatmamız gerekiyor; hiç durmadan! Çünkü bilmediğimizden mücadele etmiyor, mücadele etmediğimizden daha çok bataklığa itiliyor, daha çok bilemiyoruz.
Biz sustukça, biz sorgulamadıkça, biz sokaklara çıkmadıkça bitmeyecek ne sömürü yasaları ne de insanlara uygulanan bu zulüm. Birbirinden bağımsız olmayan bu uygulamalar ne yazık ki artarak sürüp gidecek. Ya diz çökeceğiz önlerinde ve iliklerimizi dahi sömürmelerine izin vereceğiz ya da dik duracağız, karşı duracağız ve ne pahasına olursa olsun hakkımızı alacağız. Başka hiçbir yolumuz yok!
26 Nisan 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder