26 Nisan 2009 Pazar

Yeni Demokratik Gençlik 19. Kongre Siyasi Perspektif Taslağı

Parasız-Demokratik Eğitim Hakkı Ve
YDG’yi Büyütmek İçin;
Enternasyonal-Birleşik Mücadeleyi Geliştirelim!
Önsöz
Son yıllarda YDG olarak genel görev ve sorumluluklarımızı daha da sadeleştirerek asıl çalışma alanlarımıza yoğunlaşmaktayız. Bu yoğunlaşma ve hedefe kilitlenmenin hâlâ istediğimiz boyutta olmadığı kesindir. Bu yıl, bir bütün YDG olarak önümüze koyduğumuz anket çalışmasıyla, yaklaşık 5 bin öğrenci ile bire bir iletişim kurarak onların temel sorunlarını ve onların bu sorunlar karşısındaki tavırlarını anketlerle ortaya çıkarmaya çalıştık. Anket sonuçları; öğrencilerin yaklaşık % 90’ının paralı eğitim sisteminden şikayetçi olduğu ve yaklaşık % 50’sinin bir fiil paralı eğitim sistemine karşı mücadele etmek istediğini göstermektedir. Bu gerçeklik tabii ki sırf Avrupa’nın değil, bütün dünya genelinde gençliğin paralı eğitim sistemine yönelik tepkileridir. Dünya eğitim günü olan 5 Kasım’da dünyanın değişik coğrafyalarında gençlik parasız ve demokratik bir eğitim sistemi için eylemler düzenledi ve gelecek yıl bu eylemlikler daha güçlü ve yaygın bir şekilde tekrarlanacaktır. İtalya, Yunanistan, İspanya, Almanya ve Fransa’da eğitim gören gençliğin tepkileri gözler önündedir. Almanya’da orta dereceli okullarda okuyan öğrencilerin okulu boykot eylemlerinde, okul idarelerinin okuldan atma tehditlerine rağmen 100 binden fazla öğrencinin sokaklara çıktığına ve yer yer polisle çatıştığına hepimiz tanıklık ettik.
Bu tepkiler genel olarak kapitalist sistemin neo-liberal politikalarına ve özelde de eğitimdeki özelleştirmelere yönelmektedir. Asıl sorun bu tepkilerin ve şikayetlerin var olması değildir. Asıl sorun YDG gibi gençlik örgütlerinin bu süreçteki görev ve sorumluluklarını en iyi şekilde nasıl yerine getirdikleridir. Ya da başka bir deyişle; eğitim gören gençlik içindeki potansiyel enerjiyi nasıl kinetik ve politik bir enerjiye dönüştüreceği sorunu en önemli meseledir. Buna göre, sınırlı olan enerjimizi birincil faaliyet alanlarımıza yoğunlaştırabiliyor muyuz? Yani esas görev alanlarımızı tali görev alanlarımızdan ayırabildiğimiz ölçüde başarılarımız artacaktır. Fakat bu YDG’nin tek görevi eğitim gören gençliği örgütlemektir mutlaklığını beraberinde getirmiyor. Birincil/esas eşittir ‘tek görev’ anlamına gelmiyor. YDG’nin pratiğinde ve tüzüğünde görüldüğü gibi görev ve sorumluluklarımız çok daha fazladır, son yıllarda bir alanı esas almamızın sebebi gençlik örgütü olmamızdan ve o alanın sorunlarının yakıcılığından kaynaklanmaktadır.
Eğitim sorunu toplumun çok geniş kesimlerini kapsamaktadır. YDG olarak bu gerçeklik göz önünde tutularak bu alandaki mücadeleyi ortaklaştırmaya ve geliştirmeye çalışmalıyız.

Eğitimde neo-liberal politikalar; PPP’li Gats ve Bologna süreci
Eğitim sektöründeki özelleştirmeleri ve kısıtlamaları kapitalist burjuvazinin o süreçteki genel ekonomisinden ve politikalarından bağımsız bir şekilde ele alamayız. Eğitim sektörü kapitalist burjuvazi için her daim önemli bir yer edinmiş ve önümüzdeki süreçte de bu misyonunu sürdürecektir. Kapitalist burjuvazi için eğitim:
Bir; kendi değer yargılarını topluma taşıyarak onları şekillendirmek amaçlıdır.
İki; kendi çarkının dönebilmesi ve azami kârı elde edebilmesi için vasıflı eleman yetiştirmenin bir aracıdır.
Üç; eğitimin aktarım sürecinde de, har(a)ç alarak yine kâr elde etmektir.
Kapitalist burjuvazi günümüzde bu amaçlarına neo liberal politikalar olarak bilinen, GATS ve Bologna süreci ile ulaşmaya çalışmaktadır.(…)

GATS antlaşması ve üç P’
Neo liberal sürecin yansıması olarak eğitim sektöründeki özelleştirme GATS (General Agreement on Trade in Services - Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) adı altında somutlaşır. DTÖ bağlı olan GATS anlaşması çerçevesinde son yıllarda giderek üç P (Public Private Partnership – Kamu Özel Ortaklığı) çağrısı yayılmaktadır. Bu, eğitimin özelleştirilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Her geçen gün ülkelerin okul yasaları değiştirilerek, okulların kapıları sermayeye açılmaktadır. Sponsorluk aracılığı ile sermaye birçok okula girmiş bulunmaktadır. Bazı okullar imkansızlıklardan kaynaklı (teknik yetersizlik, okul binasının küçüklüğü vb.) zorunlu olarak sermaye ile ortaklık yapmaktadır.
Kapitalizm eğitimi kişinin gelişmesi amacı yerine ekonominin istemlerine cevap verecek şekilde biçimlenmektedir, geçmişte bu daha üstü kapalı yapılırken sistem artık bunu en açık haliyle yapmaktan hiç çekinmemekte eğitimin bir meta oluşunu ve Pazar haline gelişini meşrulaştırmaya çalışmaktadır. 12 yılda lise bitirme, G8 ve BA/MA bunun en iyi örneklerini oluşturmaktadırlar. Özel sektör eğitim noktasında konseptler hazırlayıp ve bunlara okulları da katarak amaçlarına uygun bir şekilde eğitimin içeriğini belirlemektedirler. Almanya’da özelikle Bertelsman çok açık bir şekilde bunu yapmaktadır. Bazı ülkelerde yapılan araştırmalarda (örneğin PISA-Studie) eğitim kelimesinin içeriğini tartıştırmakta ve ona yeni anlamlar kazandırmaktadır. Bu araştırmaların yetki merkezi olan OECD değişik araştırmaların sonuçlarını karşılaştırarak öğrencilerin sermaye için kulanım değerlerini ortaya koymaktadır. PISA gibi araştırmalar için eğitim kişinin gelişimini amaçlayıp amaçlamadığını değil, bunun yerine belirleyici olanın eğitim ile elde edilen öğrencinin ekonomik kullanım değerinin somut belirlemesidir. (…)

Bologna süreci
Bologna sürecinde uluslararası anlaşmalara bağlı olarak, öğrenim reformuna ilk olarak 29 ülke katıldı. İlk ortak açıklama, Avrupa Eğitim Bakanları tarafından 19 Haziran 1999’da yapılarak projenin temel taşları atıldı. 2010 yılında tamamlanması planlanan projeye şu anda 46 ülke katılmış bulunmaktadır. Projenin temel hedefi Avrupa genelinde ortak bir yükseköğrenim zemini oluşturmak, daha da ötesi Avrupa çapında tek tip eğitim sistemi yaratmaktır.
Bu Proje nedir ve nereye evriliyor?
Bologna süreci yakından incelendiğinde, içerik olarak birçok sorun taşıdığı apaçık görülür. Bu açıklamada, anlaşılacağı gibi, amaç öğrenci sorunlarını tartışıp eğitimi ileriye taşımak değildir. Asıl amaç yüksek öğrenim sisteminin Avrupa düzeyinde birbiri ile yarışır hale getirilmesi ve böylesi sistemsel bir bütünlük taşımasıdır. Bu bağlamda, eğitim uluslararası planda pazarlanmaya sürülüyor. Daha açık bir şekilde vurgulanacak olunursa, tek tek eğitim-modülleri yurtdışına pazarlanacak ve böylelikle genel bir standard oluşturacaktır.
Yüksek öğretim mezuniyetlerini aynı oranda dengelemek ve eğitim sürecini pazarlayarak bir meta haline getirmek hedeflenmektedir. Öğrencilere de bu anlamda pazardaki müşteri gözüyle bakılmaktadır. Böylelikle eğitim “bilimsel” süreçten uzaklaştırılmaktadır. (…)
Berlin Freie Üniversitesi’nde Aralık 2007’deki bir habere göre Bachelor sistemi (Lisans sistemi) , tarih bölümünde okuyan öğrencilerin mezuniyetlerinden önce eğitimlerini yarıda kesilmesine sebep olmuştur. Daha önceki eğitim sisteminde ise eğitimlerin yarıda kesilmesi oranının bugüne nazaran daha az olduğu görülür. Eğer bir trajedik örnek vermek gerekiyorsa: Bachelor sisteminde ağırlık olarak matematik ve iletişim dalına ağırlık verilirken diğer branşlardaki; özelliklerde sosyal alandaki branjlar-bölümler göz ardı edilmektedir. Bütün bunlara rağmen eğitimdeki başarı istenen sonucu vermemektedir. Örneğin, daha önce bu dallarda başarısızlık % 7 iken bugün Bachelor sistemi ile birlikte %7’e ulaşmıştır. “Die Zeit” gazetesinde yayınlanan bir habere göre, sadece Bachelor sisteminde okuyan öğrencilerin % 15’i “Erasmus” kapsamında yurtdışında öğrenim görebiliyor. Bologna projesiyle uluslararası planda öğrenci değişimi ve eğitim hareketliliğinin yükseleceği söylenmişti, fakat bu hiç bir dönem gerçekleşemedi
Bunun dışında örneğin Almanya’da ise sadece öğrencilerin % 25’i Bachelor`dan Master’a geçiş yapabiliyor, bunun nedenlerinden bir tanesi, Master sisteminin elitleşmesidir. Öğrenciler için yurtdışında master yapmak daha çok tercih edilir hale gelmiştir. Ve bunun sonucu Almanya’da master yapma cazibesini yitirmiştir.
Bunun dışında Bologna projesi ile birlikte eğitim planını hazırlama sürecindeki öğrencilerin demokratik katılımcılık hakkı ve öğrenci örgütlenmeleri önemli oranda ya tamamen kaldırılmış ya da kısıtlanmıştır.
GATS’ın bir alt projesi olan Bologna projesi ile eğitim tamamen metalaştırılarak ticari bir hizmet sektörü gibi bir boyut kazanmaktadır.

Bu sürecin işsiz ve meslek eğitimi gören gençliğe yansıması
(…) Özelde Avrupa´da meslek eğitimi gören gençler, üretim alanına girdiğinde bir çok sorunla karşılaşmaktadırlar. Almanya ve Avusturya´da 3-4 yıl arası süren meslek eğitimi sürecinde ya haftada bir kez yada 10. haftadan oluşan Berufsschule (Meslek Okulu) süreci gençlerin önüne koyulmaktadır. Bu projeyi kısa bir şekilde irdelediğimizde görebiliriz ki sistem bu sayede hem ucuz iş gücü yetiştirmekte (örneğin bir makine mühendisliği eğitimini 3-4 yıla sıkıştırarak hem eğitim gören kişiye sözde kısa sürede çok bilgi vermek istemekte ve bu süreç içerisinde ucuz iş gücünden yararlanılmakta) hem de aynı zamanda eğitim kalitesi ciddi şekilde düşürülmektedir. Genelde meslek eğitiminin sonunda kişi hâlâ uzmanlık alanında tam bilgiye sahip değilken, kalifiyeli işçi olduğunda bile üretim alanındaki “yenilikler”´den kaynaklı özel kurslara gönderilmekte, bu kurslar ya işyeri tarafından belirli bir bölümü karşılanmakta yada kişi bu maliyeti kendi karşılamak zorunda kalmaktadır. İkisi de gerçekleşmediği takdirde kişinin mesleği bu şekilde yetersiz duruma düşmekte ya da dar bir bölüme ayrılmaktadır.
Bahsettiğimiz bu yeniliklerden kaynaklı Avrupa´da belirli ana mesleklerden (Metal, Sanayi, Tekstil vs..) yeni meslekler oluşturulmaktadır. Bu da meslek eğitimi gören bir gencin, öğreniminin sonunda özel kurslar ile eğitimindeki yetersizliği tamamlama gibi bir sorunla karşı karşıya bırakılmasını getirmektedir. Özelde GATS (Bologna Süreci öncesi) projesi üzerinden Avrupa burjuvazisi tarafından uygulanan bu saldırı AB’nin bazı ülkelerinde de özgül olarak bu projeye bağlı olarak bazı farklılıklar ile uygulanmakta. Almanya, Avusturya, Hollanda vsülkelerde hükümetlerin neoliberal politikaları üzerinden saldırı paketleri hazırlanmakta ve büyük şirketlerin - sermayenin çıkarları doğrultusunda esas ve tali meslekler olarak politikalar belirlenmektedir.
Tabii ki bütün bu süreç içerisinde meslek eğitimi yarım kalan gençler için de bir şeyler düşünülmektedir. (…)

Parasız ve demokratik eğitim hakkı talebi
Bu saldırılar karşısında parasız ve demokratik eğitim hakkı için mücadele vermek yada verilen mücadeleyi daha koordineli bir şekilde ileriye taşımak demokratik mevzilerin korunması açısından önemlidir. Tabii ki taleplerimiz toplumsal gerçekliklere uygun ve geniş kesimleri kapsamalıdır.

Bilingual okullar/sınıflar talebi
Bilingual okullar/sınıflar talebi Avrupa özgülünde objektif ve geniş kesimleri yakıcı bir şekilde ilgilendiren bir taleptir. Hemen hemen Avrupa’nın bütün metropollerinde yoğun bir şekilde göçmen kökenli insanların yaşadığı söz konusudur. Ve bu insanların geldiği ülkenin (yada anne, baba ve dedelerinin geldiği ülkeler) dilini ve yaşadığı ülkenin dilini konuştukları başka bir gerçekliktir. (…)

Demokratik katılımcılık talebi
GATS ve Bologna projesiyle öğrencilerin ve velilerin kısmi olarak var olan eğitimdeki demokratik katılımcılık hakkı tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Eğitimin içeriği ve sonuçlarının ne olacağı noktasında sermaye tamamen belirleyici olmaktadır. Sermayenin elini eğitim alanından çekmesi talep edilmelidir. Bununla birlikte öğrencilere koşulsuz - karşılıksız burs ve eğitim olanağı sağlayacak eğitim bütçesi arttırılmalıdır.
Yıllık yada daha uzun vadeli eğitim programları hazırlanırken buna veliler, öğrenciler ve öğretim görevlileri katılmalıdır. Ve herkes eşit oy hakkına sahip olmalıdır. Öğrencilerin bağımsız kurumları olmalı ve bunlara kesinlikle okul/üniversite idareleri müdahale etmemelidir. Bunlar öğrencilerin talepleri doğrultusunda bütün okulu/üniversiteyi bağlayan kararlar almalıdırlar. (…)

Parasız Eğitim talebi
Emekçilerin verdikleri vergilerle normal şartlarda, toplu taşımacılık, sağlık, eğitim gibi temel şeyler finanse edilmektedir ve dolayısıyla bu hizmetler halka parasız bir şekilde götürülmelidir. Ancak pratiğe baktığımızda özelikle neoliberal ekonomi politikalarla yukarıda saydığımız hizmetler süreç içinde özel sektöre peşkeş çekilmiş ve halkın vergisi halka hizmet olarak değil de, meta olarak geri satılmaktadır. Burada çifte bir soygunun olduğu gözler önündedir.
Eğitim ve diğer hizmetlerin her koşulda parasız olması talep edilmelidir.

Ortak mücadele
Mevcut süreçte gerek işçi sınıfı açısından gerekse de öğrenciler açısından, dünya çapında, anti-emperyalist mücadelenin öne çıktığı, daha doğrusu bir gereklilik olarak öne çıktığı bariz görülmektedir. Dünyanın her bölgesinde kendini dünyanın sahibi ilan eden emperyalist güçlere karşı mücadele farklı biçimlerde ileri taşınmaktadır. ABD emperyalizmi son ekonomik krizle birlikte önemli oranda sarsılsa da hâlâ kendisini dünyanın tek gücü, kural koyucusu, demokrasiyi “ihtiyacı olan ülkelere” dağıtan vb olarak ilan etmeye devam etmektedir. Ancak yükselen Çin, Hindistan, Rusya, AB ve Japonya hegemonya dalaşında birer blok olarak belirme eğilimindedirler. Egemenlik dalaşının kızıştırdığı çok uluslu tekeller arası ölümcül rekabet şimdilik bloklaşmalar, lokal savaşlar ve ikili özel anlaşmalar yoluyla aşılabiliyor gibi gözükmektedir.
Tüm bu vahşete ve egemenlik isteklere karşı, dünyanın birçok bölgesinde halkların tepkileri ve yeni bir dünya talepleri de büyüyor. (…) Mücadele, farklı şekillerde, farklı biçimler alan dalgalar şeklinde kabararak bazen cılız bir şekilde, bazen de güçlü ama kısa süreli tepkilerle yüzeyde patlak vermektedir... Ancak o derinliklerdeki uğultular ve kabarmalar hâlâ yüzeyde patlamış değildir. Bu dalgaların yüzeyde patlamasında sübjektif güçlerin ve özellikle gençliğin militan duruşu önemlidir.
Öğrenci hareketi bu mücadelenin en hızlı gelişmekte olan alanlarından biridir. Bu mücadeleyi hızlı bir şekilde en önemli direnç noktasına yükselten ise, öğrencilerin sorunları, emperyalist kapitalist sistemin elinde oyuncağa dönen eğitim sistemi ve genç kuşakların saldırı karşısında direngen duruşlarıdır. Fransa, İtalya ve Yunanistan’daki gençlik direnişlerinde olduğu gibi...
Bir yandan üniversiteler özelleştiriliyor ve eğitim paralı hale getiriliyor, diğer yandan ise çok mükemmel modeller olarak sundukları sınav ve mezuniyetler (Bachelor/Master) iflas ediyor. Bu süreç içinde, üniversiteliler tekellerin ortak hizmet bürolarına dönüşüyor ve bununla birlikte öğretim üyeleri ise bu alanda, yani ‘ortak hizmet bürolarının’ uzmanları haline getiriliyorlar. Ve bunun ile birlikte öğrenciler bu sistem içinde sürekli olarak yok sayılıyor yada müşteri gözü ile bakılan varlıklar haline getirilmeye çalışıyorlar. İşte kapitalizm neo-liberal ekonomik politikaları ile eğitim sistemini tam da böyle şekillendirmektedir. Tam da bu noktada, bu etkenler altında öğrenci hareketi halklarımızın anti-emperyalist anti-kapitalist mücadelesinin ayrılmaz parçası haline geliyor. (…)

Bu süreçte ILPS-Gençliğin ve Uluslararası çalışmanın önemi
GATS ve Bologna Süreci gibi projelerin dünya çapında hızla yayıldığı ve bunun etkilerinin dünyanın her yerinde hissedildiği bir dönemde kendi iç çalışmalarımız dışında uluslararası çalışmalar da mücadele ve dayanışma açısından kuşkusuz önemli bir rol oynamaktadır. Bu ve benzeri politikalar sadece belli kişileri, kurumları, bölgeleri ya da ülkeleri değil dünya çapında tüm halk gençliğini etkilemektedir. Sadece eğitim alanını hedef alan politikalar olarak lanse edilmeye çalışılsa da, bu politikaların esasta halk gençliğinin tüm yaşamlarını hedef aldığı bizim tarafımızdan aşikardır. Eğitim öncesi ve sonrası bu tür politikaların ve projelerin etkileri en yoğun şekli ile hissedilmektedir. Yüksek eğitime hazırlıktan başlayarak, mezuniyet sonra mesleğini icra etmeye kadar hayatlarımızın her bir noktasını vurmakta, emperyalist güçlerin önüne bizleri kendi gönüllerince konumlandırılacak objeler haline getirmektedir.
Bu nedenle sorun bizden ibaret olmadığı, bunun yakıcı etkilerinin dünya çapında hissedildiğini her daim bilince çıkararak, etkili gücü yaratabilme hedefiyle uluslararası arenada diğer devrimci-demokrat ve ileri gençlik kurumları ile yan yana hareket etmeliyiz. 5 Kasım Uluslararası Eylem Günü’nde olduğu gibi dünyanın dört bir yanından katılan gençler ve gençlik kurumları ile oluşturulan platformlarda daha aktif yer almalı, taleplerimizin ortaklaştığı oranda birlikte hareket etmeliyiz. Bu nedenle özellikle 5 Kasım gibi önemli uluslararası ivme kazanmış günlere daha fazla yoğunlaşmalı ve çalışmalarımızın pratik eyleme dönüştüğü alanları iyi değerlendirmeliyiz.
Daha somuta indirgendiğinde uluslararası çalışmalarımızda koordinasyon görevini de üstlendiğimiz ILPS Gençlik Komisyonu içerisinde yoğunlaşmalı ve ortak sorunlar üzerinden ortak eylemler örgütlemede daha aktif hale gelmeliyiz. Bunun en somut örneği olarak 2010’da Yunanistan’da gerçekleştirilecek 2. Uluslararası Halkların Gençlik Konferansı’na aktif katılım sağlamakla birlikte, bu konferansın örgütleyicileri de olmamız şarttır.
Ayrıca ortak çalışma noktasında Türkiye YDG ile de yakın iletişim içerisinde olmak, oradaki çalışmalara aktif katılım sağlamak bizim için ayrıca önem taşımaktadır. Türkiye YDG tarafından gerçekleştirilen yaz çalışması veya eğitim çalışması gibi çalışmalara katılmak ve diğer gelişmeleri sürekli takip etmek bu ortak çalışma açısından önem taşımaktadır.
Uluslararası çalışmalarımız tabii ki sadece eğitim alanıyla sınırlı değildir, dünya çapında gelişen diğer olaylara da anında tavır koyabilmeli ve güncele müdahale ederken daha atik davranmalıyız.
Uluslararası çalışmanın ve dayanışmanın önemi kesinlikle küçümsenemez. Bu doğrultuda, özellikle eğitim noktasındaki perspektifimiz de göz önünde bulundurularak bu çalışmaya ciddi bir yoğunlaşma gerekmektedir.
Bu emperyalist, neoliberal politikalar ve yaptırımlar var oldukça, ve bunun etkilerinin dışımızda dünyanın bir çok farklı yerinde hissedenler oldukça, uluslararası çalışma da gündemde yerini koruyacaktır, gerekliliğini hissettirecektir.

Hiç yorum yok: