26 Nisan 2009 Pazar

GENÇLİĞE NOTLAR

YA STATÜKONUN PARÇASISIN YA DA ONU PARÇALARSIN!

Her ne kadar kelime anlamı durağanlık da olsa statik olana yapılan atıf, örgütlü mücadelede kısırdöngüyü kıramamaya karşılık gelir. Her şeyin hareket ettiği bir dünyada konunun özü hareket değil onun niteliğidir. Statik nitelikli hareket de (tüm tezatlığına rağmen) devinimin iddiasızlığına denk düşer.
Rutin devinim de kendi niteliği kapsamında heyecan verici, yeni şeyleri içinde barındırır ancak insanlık tarihinde üretim ilişkilerinin değişmesi anları devinimin doruk noktalarıdır. Kapitalist bir toplumda yıllarca sınıf mücadelesi vermek ileriye gidişin zeminini döşer ancak kapitalist döngünün kırılması sadece devrimle mümkün olabilir. O halde rutin devinimin devrimci devinimle iç içe geçmediği her hareket ilerici de olsa statükoyu parçalama iddiasından yoksundur ve son tahlilde anlamsızlaşmaya mahkumdur.
Hareketin değişmesi sorunu sadece üretim ilişkilerinin değişmesi meselesinde değil yaşamın (yani hareketin olduğu her yerin) her anında da önemli olan bir konudur. Bu her anda ve her çelişkide nasıl bir yöntem izleneceği sorusunu kişinin/grubun önüne getirir. İşte bu anlarda statükoya düşmek ya da onu parçalamak seçenekleri arasında bir tercih yapılmak zorunda kalınır. Yukarıda da değindiğimiz gibi hareket sürekliyse onun niteliği de her zaman güncel bir konu olarak karşımıza çıkacaktır. O halde statükoculuk-tutuculuk sorunu belli dönemlerin değil her anın sorunudur ve en genel anlamıyla devrimci olunup olunmadığı ile ilgilidir.

Devrimci sadece ilerici değildir
Devrimci olma iddiası bu nedenle önemlidir. Devrimci sadece ilerici değildir, olamaz. O, aynı zamanda bütünlüklü bir ilerici değişimin mimarı olmakla yükümlüdür. Sınıf mücadelesinin amansızlığı her an devrimcinin kendisiyle ve karşıt sınıflarla irade savaşını zorunlu kılar. İşte gündelik yaşamda, politika belirlerken, özel süreçlerde ve genel yaşam tercihlerinde oluşan statükolara karşı da mücadele verilmesi gerekliliği bu gerçeklikten doğar. Ancak unutmamak gerekir ki statükoya karşı mücadelede belirleyici olan son noktada kişinin-grubun kendisiyle verdiği mücadeledir. Bir devrimcinin gerçekten yenildiği an iradesinin kırıldığı andır. Yaşanan tüm olumsuzluklarda çözümün olduğu bilindiği sürece mücadele devam eder.
Statükoyu parçalama gücü değişimin ve iradenin ürünüdür. Değişim ve irade yenilgiyi kabullenmeme, eskiyi gözünü kırpmadan yıkma yetisidir. Devrimci mücadelede umutlar silikleştikçe ve başka etkenler etkinleştikçe oluşan statükolarda iradenin zayıfladığını gözlemliyorsak, bu asla tesadüf değildir.
Mevcut tasfiyecilik devrimci mücadele saflarında çok yönlü bir kırılmaya işaret etmektedir. Bu kırılmalar her ne kadar birdenbire oluşmamış olsa da “yenilgi” anlayışlarının sonuçları olarak içinden geçtiğimiz süreçte fazlasıyla kendisini hissettirmektedir. “Yapılmaz”, “değiştirilemez” gibi onlarca olumsuz söylem ya da sözlü olarak söylenmese de fiilen yapmama, değiştirmeme durumunun kendisi, mevcut statükonun anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Statükoları parçalama her zaman en “cesur” hamlenin yapılmasıyla değil, yapılamaz denileni ustalıkla yapmakla mümkündür.
Kendi gerçekliğimiz ekseninde mevcut statükolara karşı çıkmak önemlidir ancak bu faaliyetin sürekli olması da o ölçüde gereklilik arz eder. Örneğin hiç bildiri dağıtılamayan bir alanda bildiri dağıtmak statükoyu parçalama açısından anlamlıdır ancak bunun rutinleştiği bir yerde sadece bildiri dağıtarak statükoyu parçaladığımızı düşünmemiz anlamsızdır. Eylem için sokağa çıkılamayan bir dönemde basın açıklaması yapılabilmesi statükonun parçalanmasına katkı sunar ancak 5-10 kişiyle sürekli basın açıklaması yapmak statükonun kendisi haline gelecektir. O halde statükoyu parçalamak, ileriye doğru değişimi zorlamaktır. Ancak bu zorlama, “nasıl yapacağım?” sorusuyla sürekli paralellik taşımalıdır. Statükoyu parçalamak, düşünmeden adım atmakla da yapılabilir ama bir süreklilik içinde düşünmek, deneyimleri biriktirmek ve hareketle düşünceyi bağlamak zorunludur.

Değiştirmek veya parçası olmak
Statükoyu parçalama cesareti olmayan birey-grup, o statükonun parçası haline gelecek ve statükoyu güçlendirecektir. Bir işin yapılamayacağını düşünen birey, yapmak isteyene güvensizlik aşıladığında aslında “yapılamaz” statükosunu güçlendirmektedir. Tüm bu aktarılanlara baktığımızda onlarca statükonun esiri haline geldiğimizi daha iyi görebiliriz. Günü planlama, teorik-politik çalışma yapma, pratik faaliyet, kolektivizm gibi özel parçalardan tutalım da genel devrimci harekette ortaya çıkan statükoların hapsettiği bir çemberden çıkma mücadelesi vermemiz gerekmektedir. Genel devrimci hareketin güvensizlikten kaynaklanan statüko içerisinde bocaladığı bu dönemde kendine ve kitlelere güvenerek atılan her adım, tüm niceliksel darlığına rağmen işte bu nedenle oldukça önemlidir. Özelde de birey kendisini sınırlayan çizgilere karşı hareketlenmedikçe bütünlüklü olan için verilen mücadelede başarılı olamaz. Unutmamak gerekir ki güvensizlik, statükoyu besleyen en sinsi unsurdur.
Yaşamın her anında ve parçasında devrimci birey irade ve bilinçle statükoları parçalamalıdır. Küçük görünen adımların anlamlı olması ancak bu sayede mümkündür. Tüm anlattıklarımızdan çıkan sonuç, değiştirme iradesinin büyüklüğüne ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu göstermektedir. Her gün 10’da kalkan birisinin 8’de kalkması, kitap okumayanın her gün 10 sayfa kitap okuması, yazı yazamayanın her gün yazmak için kendisini zorlaması, tembelliğin ve güvensizliğin revaçta olduğu bir dönemde sürekli kitlelere gidilmesi ve bunlar gibi onlarcası statükoların parçalanması için vazgeçilmezdir. Statükonun zamanla (kırılmadığı her an) güçlendiğini, güçlendikçe daha fazla rahatsız ettiğini söylemek gerekir. O halde ya onun parçasısınız ya da onu parçalarsınız.

Hiç yorum yok: