Ülkemizde siyasetin nasıl işlediği herkes tarafından bilinen bir konudur. Sistem partileri tarafından seçim dönemlerinde meydanlara çıkılarak halka birçok vaatler verilir ve sonraki seçim sürecine kadar bütün vaatler unutulur. Neredeyse birkaç seçim dönemi boyunca aynı vaatler dinlenir ve birçokları da hiçbir zaman yerine getirilemez. Peki, halkımız neden hâlâ sistemden ve onun partilerinden umut beklemektedir. Ya da partiler halkımızı nasıl kandırıyor?
Burada bir sorunu net görmek gerekiyor. Sorun parti sorunu değil sistem sorunudur. Sistem, bireye doğuşundan itibaren düşüncesini aşılamaya başlamaktadır. Okuma-yazma öğrenilmeden sistemin düşüncesi insanın beyninde yer eder. İlkokulu, ortaokulu, üniversitesi sistemin düşüncesini aşılar; radyosu, televizyonu sistemin düşüncesini anlatır; iş hayatında sistemin düşüncesinden çıkılamaz. Yani sistem bireye sürekli bir ajitasyon ve propaganda uygular. Yenilmez ve alternatifsiz olduğunu iddia eder. Böylesi bir süreç sonunda sistem halkın büyük çoğunluğu için bir ‘zorunluluk’ haline getirilir. Peki ya sistem ve sistem partileri ajitasyon ve propagandalarını nasıl, kime ve hangi sloganlarla yapar. Sürekli bir ajitasyon ve propagandadan bahsettik. Bunun yanında siyasi partiler parlamentoya yönelik çalışmalar yürüttüklerinden kaynaklı, ajitasyon ve propagandaları da seçim dönemlerinde yoğunluk kazanır.
Başta tüm halk kesimlerine olmak üzere, özelde yoksul kesimler bütün siyasi partilerin hedef kitlesi durumundalar. Siyasi partiler yoğunluklu olarak kararsız seçmenler üzerine çalışma yürütüyorlar. Bunun yanında partiler sloganlarında bütünü kucaklayabilecek açılımlar yapmayı da ihmal etmiyorlar. AKP’nin Alevi açılımı, TRT 6’nın açılması, CHP’nin çarşaf açılımı örnek gösterilebilir. Ayrıca partiler halkın genel sorunları üzerinden ajitasyon ve propaganda çalışmalarını yürütüyorlar. İşsizlik, yoksulluk, eğitim konusundaki sorunlar, adalet, demokrasi, eşitlik, özgürlük, siyasette şeffaflık, sosyal devlet anlayışı gibi argümanlar sıkça kullanılmaktadır.
Bütün eylem ve etkinliklerde olduğu gibi ajitasyon ve propagandanın başarılı olabilmesi, iyi bir şekilde yapılmış bir ön hazırlığa doğrudan bağlıdır. Bu çerçevede sistemin ve partilerinin yaptıkları ön hazırlıklar kitleye gitme konusunda oldukça yarar sağlamaktadır. Örneğin bir seçim sürecinde siyasi partiler tarafından broşürler, seçim şarkıları hazırlanır, fotoğraf çekimleri yapılır, web siteleri kurulur, kampanyalar belirlenir, reklamlar ve tanıtım filmleri çekilir vs vs. Bu şekilde bir siyasi parti ajitasyon ve propaganda çalışmalarında kullanacağı malzemeleri hazırlar.
Ancak partiler bunları hazırlarken öncelikle ajitasyon ve propagandada daha başarılı olmak, söylemler ve etkili materyaller geliştirebilmek için kamuoyu araştırmaları yaparak kitleyi tanımaya çalışır. Bir ajitasyon ve propagandanın başarılı olup olamamasında en önemli faktör yapılan ajitasyon ve propagandanın kitlenin koşullarına uygunluğudur.
Siyasi partiler, siyasetin değişen çehresinde kitlelere daha yakın olmayı, onları anlayabilmeyi, onları inançla örgütleyebilmeyi ve akademik (bilimsel) çalışmalardan yararlanmayı, başarıya ulaşmak için gerekli olan siyasi çalışmalar olarak görüyorlar. Bu nedenle çeşitli yöntemlerle ajitasyon ve propagandalarını bu düzen üzerine oturtmaya çalışıyorlar. Örnek verecek olursak AKP’nin iki seçim döneminde de kullandığı ve oylarını bu yöntemle arttırdığı iddia edilen DELTA yöntemi gibi. Delta yöntemi, siyasette başarılı olmak için gerekli olan 5 bileşeni ifade ediyor. Bunlar; disiplinli çalışma, empati, liderlik, teşkilatlanmada başarı ve akademik yardım olarak formüle ediliyor. Tabi bizim bunun yanına sermayenin gücünü ve desteğini almalarını da eklememiz yanlış olmayacaktır.
Egemenler arası dönemsel klik çatışmasından doğan siyasi sürtüşmeler bile ajitasyon ve propaganda malzemesi olarak kullanılıyor. Mağdur rolü oynanarak, ezilen halka yönelik aynı safta olduğu ajitasyonunu çekilerek bu kesimin desteğini arkasına almaya çalışılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 toplam oy meselesinde Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar ve devamında gelen genel seçimlerde mağdur politikasını uygulayan AKP ezilen kesimin desteğini almıştır. İsrail’in Gazze’ye gerçekleştirdiği saldırılar sonrası yaşamını yitiren binlerce insan için protestolar gerçekleştiren yüz binlerin desteğini almak için Davos’taki zirvede Tayyip Erdoğan göstermelik bir tepkiyle günceli yakalayan ve özellikle geri kitlenin beğenisini kazanan bir ajitasyon çekmiştir.
Amed’ten bir YDG’li
17 Nisan 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder