ÜNİVERSİTELERDE BAHAR DÖNEMİ
Bu yazı YDG’nin 2. Merkezi Eğitim Çalışması’na sunulmuştur.
Aralık ayında gerçekleştirmiş olduğumuz 3. Konferansımızda önümüzdeki bir yıllık süreçte halk gençliği içerisinde yürüttüğümüz çalışmaları genel hatlarıyla tartışmış, bir bütün halk gençliği içerisindeki çalışmalarımızın genel politik yönelimlerini belirlemiştik. Bu çalışmayla genel hatlarını belirlediğimiz üniversiteli gençlikle ilgili politik yönelimlerimizi derinleştirmeye çalışacağız. Öncelikle bir çalışma yapabilmek için yöntem olarak “araştırma inceleme-ajitasyon ve propaganda-örgütlenme” aşamalarını uygulamak gerekir. Buradan hareketle bahar dönemine ilişkin çalışmalarımızı üç bölümde ele alacağız:
Araştırma- İnceleme
Uzun süredir gündemimizde olan mesleki ve özlük haklarına yönelik saldırı kapsamındaki emperyalist yasalar-Bologna Süreci’ne karşı örgütlenme gündemi esasımızı oluşturan hattır. Bu kapsamda şimdiye dek birçok araştırma örgütümüz tarafından yapılmış, dergimizde yazılar çıkmış, birçok alanda buna karşı belli başlı çalışmalar yürütülmüştür. Ancak belirttiğimiz gibi bu süreç derinleşen emperyalist krizin de etkisiyle yakıcılığını hala korumaktadır ve halk gençline yönelik tehdit unsuru oluşturmaktadır.
Bugün halk gençliği geleceğiyle ilgili muazzam bir muğlâklık içerisindedir. Bin bir güçlükle geldiği üniversitede eğitimini devam ettirebilmenin yollarının arayışındayken, kapsamlı saldırılardan nasibini almaktan kurtulamamaktadır ve var olan ekonomik buhrandan dolaylı ve dolaysız biçimde etkilenmektedir. Artan yoksulluk ve eğitim bedeli nedeniyle barınma, yemek, eğitim ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için okulda asistan öğrenci olarak çalışan öğrencilerin topluca işten atılmaları, asgari ücret almamalarına karşın sigortalarının asgari ücret üzerinden ödenmesi gerekliliği, dolayısıyla burslarının kesilmesi çalışan öğrencileri neredeyse borçlu çıkartmaktadır. Yine fahiş harç fiyatları, belediye burslarının kesilmesi gibi bir dizi uygulama üniversite gençliğinin belini bükmektedir.
Diğer yandan krizin faturasını emekçiye ödetme amacıyla birçok fabrikadan işçiler topluca işten çıkarılmış, vardiyalar arttırılmış, ücretsiz izin uygulamaları başlamış, işe alımlar durdurulmuş, maaşlar aynı kalsa dahi artan enflasyon emekçinin alım gücünü büyük oranda düşürmüştür. Dolayısıyla üniversiteli gençliğin iş imkânları nasıl budanmışsa ailelerinin de böylesi bir tabloda olduğu, ya da tehdidi altında bulunduğu bir gerçekliktir.
Yapılan araştırmalara göre üniversitelerden ilişiği kesilen (atılan) öğrencilerin % 80’i maddi olanaksızlıklardan dolayı bu tabloyla karşı karşıya kalmaktadır ve bu sonuç üniversite gençliğinin sürüklendiği ekonomik çıkmazı gözler önüne seren örneklerden bir tanesidir.
Diğer taraftan uzun süredir işlemekte olduğumuz ve 2010 yılında tamamlanması hedeflenen (ancak yeni projelerin hazırlandığı) Bologna Süreci saldırıları devam etmektedir. Ülkemizde egemenlerin politikalarını uygulayabilmesi çok daha sıkıntılı olduğu için sistem daha gizli, tedbirli adımlar atarak süreci ilerletmeye çalışmaktadır. Toplantılar üniversitelerde gerçekleşmesine karşın bırakın öğrencileri dekanlar dahi toplantılara alınmamakta (Ör: İTÜ’de gerçekleşen Bologna Süreci toplantısı) üniversite gençliğinin bu yakıcı süreçten haberiz kalmasını amaç edinerek oluşabilecek tepkileri önlemeye çalışmaktadır.
Bugün hemen bütün üniversitelerde yaşam boyu öğrenim kursları verilmekte, yetkin mühendislik/mimarlık/şehir bölge planlama, sözleşmeli öğretmenlik/avukatlık gençliğin geleceğine büyük tehdit unsuru oluşturmaktadır.
Yaşadığı ekonomik buhrandan üniversiteyi bitirmek için “çıkar yol” bulsa dahi önüne alması gereken sertifikalar yığını gelmektedir. Değişen ihtiyaçlara göre üniversite gençliğini esnek çalışmaya uygun bir şekilde işgücü pazarına hazırlanması hedeflenmektedir. Avrupa’da genç nüfusun üniversiteye olan taleplerinin düşmesinin aksine bizim gibi genç nüfusu yoğun ve üniversite kapısında milyonlarca gencin bekliyor olması egemenlerin iştahını kabartmaktadır. İnternetten eğitim, özel okullara fonlar, sertifika merkezleri gibi bir dizi uygulamayla üniversiteleri tam anlamıyla pazara büründürmek, buradaki gençleri ise “güçlü bir Avrupa”, “bilgi Avrupa’sı” hedefi için pazarın ihtiyaçlarına uygun bir şekilde hazırlamak... Gençlik elinde diploması bir dizi sınavdan geçecek, ne kadar çok sertifikan varsa o kadar çok tercih edileceksin, sertifikan yoksa asgari maaşa talim edeceksin ya da genç işsizler, diplomalı işsizler ordusuna katılacaksın ki var olan gerçeklik gençliğin bu tabloya çok da yabancı olmadığını bizlere gösteriyor.
TUİK’in yapmış olduğu araştırmaya göre Kasım 2008 döneminde genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 23,9 olarak hesaplandı, yani her 4 gençten biri işsiz durumda. Yine son süreçte YÖK’ün yeni atama yönetmeliğine göre üniversitede doktoralarını tamamlayan araştırma görevlilerinin kadro beklerken kendilerini üniversitenin kapısında bulmaları bu yığının ne kadar büyüyebileceğine anlamak için örneklerden birini teşkil ediyor. Bundan sonra doktoralarını bitiren araştırma görevlilerinin üniversiteyle olan ilişkileri kesilebilecek. “YÖK’ün 31 Temmuz 2008’de çıkardığı ‘Öğretim Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ile Giriş Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikle öğretim elemanı kadrolarına naklen ve açıktan yapılan tüm atamalar için Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES), Kamu Personeli Dil Sınavı (KPDS) veya Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavı (ÜDS) şartı getirildi. Ayrıca YÖK Yürütme Kurulu’nun 26 Kasım 2008 tarihli kararıyla da 50/d’ye göre istihdam edilenlerin, 33. maddeye göre kadroya geçirilmemesi istendi.” Bu uygulamayla sadece İstanbul ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde işsiz kalacak asistan sayısı yaklaşık 1000.
Lisanstan sonra yüksek lisans için Lisansüstü Eğitim Sınavı’na (LES) giriyorsun, yabancı dil sınavlarına, mülakatlara giriyorsun, Doktoraya başvurmak için LES’e giriyorsun, Doktora bitiyor, doktor oluyorsun, uzman oluyorsun. Ayrıca doktorayı bitirmek için yeterlilik gibi ciddi bir sınav var. Bütün bunları aşıyorsun. Tekrar sil baştan ALES’e girmek zorunluluğu getiriliyor, yeterli misin değil misin? Bu, tablodan sadece bir örnektir. Krizin önümüzdeki süreçte daha da derinleşeceği gerçekliği bu buhranın daha da büyüyeceğini, örneklerin daha da artacağını bizlere göstermektedir. Tüm bunlar üniversiteli gençliğin üniversitede ve sonrasında yaşadığı belli başlı sorunlar silsilesidir.
Ajitasyon
Yukarıda açmaya çalıştığımız tüm bu temel sorunları örnekleriyle ortaya koyduktan sonra kitleleri en yakıcı olarak etkileyecek yanların tespit edilmesi ve ön plana çıkartılması gerekir.
Örneklerle açıklamak gerekirse yukarıda da değindiğimiz eğitimin ticarileştirilmesinin etkisini işten atılan asistan öğrenciler yakıcı bir şekilde hissetmektedir. Aynı şekilde diploması elinde olmasına karşın gençlerin geleceğinin belirsizliği ve genç işsizler ordusuna katılması yakıcı bir sorun olarak karşısında durmaktadır.
Yakıcı sorunların tespitinin ardından buna yönelik A/P araçlarını etkili bir şekilde kullanmak gelir. Yapacağımız çalışmanın en temel yönü ise kitlelerin sorunlarına sahip çıkmasını sağlayarak, örgütlü mücadelenin önemini ve etkisini gösterebilmek gelir. Bugün ilk elden yapmamız gereken yaygın ve etkin bir şekilde ajitasyon araçlarını kullanarak kitlenin bu öz sorunlarına sahip çıkmasını sağlamaktır.
Örgütlenme
YDG olarak hedefimiz üniversitelerde bu bahar döneminde yukarıda açmaya çalıştığımız Bologna süreci kapsamında eğitimin ticarileştirilmesi, diplomalı işsizlik, krizin üniversite gençliği üzerindeki etkileri temel konular üzerinde, bulunduğumuz her alanda yoğunlaşmış bir faaliyet örmektir. Bunun için alanlarımızdaki her türlü çalışmanın birer örgütlenme aracı olarak kullanılması gerekliliğinin vurgusunu mutlak yapmak gerekir.
Faaliyet yürüttüğümüz DKÖ’lerde bu gündemleri işlemek elbette temel görevlerimizden birisidir. Ancak çalışmalarımızı A/P özgürlüğü kapsamında ve kendi özgün çalışmalarımızı yaparak faaliyeti örmek oldukça önemlidir. Bugün halk gençliği içerisinde kendisini pratiğiyle, politik belirlemeleriyle alternatif olarak gösteren örgütümüzün kitleler tarafından böylesi çalışmalarla sahiplenildiği bir gerçekliktir. Bu gerçeklikten hareketle politikalarımızın ve örgütümüzün halk gençliği tarafından sahiplenilmesi için bahar sürecinde yoğunlaşmış bir pratikle, yapacağımız her çalışmanın aynı zamanda bir örgütlenme aracı olarak kullanmamız gerekliliğini bilince çıkarttığımız oranla bu dönemi başarılı bir faaliyet dönemi olarak tamamlayacağız.
17 Nisan 2009 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder