26 Nisan 2009 Pazar

İşçi sınıfının sorunlarını üniversite kapılarından içeriye taşımalıyız!

Deri-İş Sendikası Eğitim Uzmanı Engin Çelik’le söyleşi

Son dönemde medyada Desa direnişi aleyhinde çıkan haberler hakkında bilgi verir misiniz? Bunun nedenleri hakkında neler düşünüyorsunuz? İşçilerin tepkisi nasıl oldu?
Sendikamızı karalayan haberin Samanyolu TV’de çıkmasından önce geçtiğimiz sürece bir bakmak gerekiyor. Sendikamızın Desa mücadelesi şu an itibariyle hem ulusal hem de uluslararası alanda yarattığı etki ile kafalarda hiç kuşku bırakmayacak derecede meşru bir zeminde ilerliyor. Şu ana kadar sonuçlanan davalarda 25 işçinin sendikal nedenden dolayı işten çıkarıldığına karar verildi.
Ancak işveren bu davaları temyize götürdü. İşveren “kazanacağım” dediği davayı kazanamadı ve buradan da bir sonuç alamadı. İşveren için işçiyi atmak onun için o kadar kolaydı ki, kendisini o kadar güçlü hissediyordu ki, hem işçilere hem de sendikamıza üç beş çapulcu olarak bakıyordu.
O küçümsediği işçiler fabrika önlerinden büyüttükleri direnişi sendikalarıyla birlikte uluslararası boyuta taşıdılar. İşveren bu durumdan hiç ummadığı bir şekilde rahatsız olmaya başladı. İmajını düzeltmek için sürekli gazetelere reklam vermeye başladı. Ancak gelinen aşamada Desa’nın uluslararası markalarla yaptığı anlaşmalar dahi sekteye uğramaya başladı. İspanyol bir firma olan El Corte İngles İspanya’nın en büyük firmalarından ve zincir şirketlerinden biri. Yurt dışında devam kampanya sonucu Desa ile anlaşmaları olan alıcı firmalara baskı oluşmaya başladı. Bunun sonucunda El Corte İngles Desa’ya sendikalarla ve işçilerle masaya oturması gerektiğini söyledi. Desa bunu reddetti. El Corte İngles de Desa ile olan anlaşmasını askıya aldı. Bu firmaya ve diğer uluslararası firmalara da şu anda baskı devam ediyor. Özellikle Prada’ya karşı yapılıyor bu. Sonuç olarak bakıldığında işveren yarattığımız kamuoyu karşısında hiçbir şey yapamadı. Cumhurbaşkanı’nı dahi devreye soktu. Ama sonuç alamadı. Bundan kaynaklı sendikamıza ve Desa mücadelesini karalamak için akıl almayacak bir yönteme başvurdu. Belki bir sonuç alabilirim diye düşünerek, Samanyolu TV ile işbirliği içerisinde ortak bir haber tezgahladı. Anahaberde Sendikamızın Desa’daki örgütlenme faaliyeti Ergenekon faaliyetleri olarak nitelendirildi. Ve işveren tüm sanayicilere de çağrı yaparak sendikalara karşı genel olarak birleşme çağrısında bulundu. Kendi sendika tanımaz tavrına diğer işverenleri de ortak etmeye ve buradan bir kamuoyu için zemin yaratmaya çalışıyor. Bu açıkça gösteriyor ki, Desa işvereni elindeki son kozlarını oynuyor.
Yine gazetelerde çıkan “başarılı işveren hikayeleri” organize ediyor. Bunu acziyet olarak yorumluyoruz. İşverenin elinde hiçbir dayanağı olmadan, mesnetsiz iddialarını devam ettirmesi ona karşı geri dönüyor. Bugüne kadar yaptığı her şey kendisine geri döndü. “Burası 36 yıllık firma daha önce sendika olmadı, 36 yıl daha geçse yine olmayacak” dedi. Emine Arslan’a “Desa’nın tazminat verdiği görülmüş mü denildi”, bunlar işverene karşı hep geri döndü. Bu da aynı şekilde geri dönüyor. Şu an bununla ilgili sendikamızın internet adresinde imza kampanyası açtık. Herkes ad ve soyadını yazarak imza kampanyamıza katılabilir. Bunun için buradan herkese çağrıda bulunuyoruz.
İşçilerin tepkisine gelince Samanyolu TV önünde bir basın açıklaması yaptık. Oldukça iyi bir katılım sergiledik. İşçilerin katılımı yoğun oldu. Samanyolu TV önünde emniyet güçleri basın açıklaması yapmamıza izin vermedi başta ancak, sayıca fazla oluşumuz ve işçilerin Samanyolu TV önünde basın açıklama yönündeki ısrarı üzerine karşı duramadılar. Üyelerimizin tepkisi oldukça öfkeliydi.

Sefaköy'de direnen Emine Abla'nın Boğaziçi, ODTÜ ve İstanbul Üniversitesi'nde geniş öğrenci kesimlerine paneller verdiği ve ilgiyle karşılandığını biliyoruz. Bu konuda bilgi verir misiniz? İlginin nedenleri nedir?Emine Arslan’ın direnişi kamuoyunda oldukça ilgi uyandırdı. Önce bunu belirtmek gerekiyor. Bunda fabrikası önünde tek başına direnmeyi seçmesi ve bir kadın olmasının etkisi büyük. Medya da zaten onun işçi kimliğinden öte kadın kimliği üzerinden konuya yaklaştı. Emine Arslan’ın direnişe başladıktan sonra başından birçok olay geçmesine rağmen direnişe devem ediyor oluşu ilgiyi giderek artırdı. Kendisiyle yurt dışından gazeteciler röportaj yaptı. Ece Temelkuran ona Milliyet’te tam sayfa yer verdi. Yine Radikal, Taraf gazeteleri de aynı şekilde geniş yer verdi.
Emine Arslan ilk olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde Kadın Araştırmaları Kulübü’nün daveti üzerine panelist olarak katıldı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Sinema Kulübü’nün paneline ve ODTÜ’de Siyaset Bilimi Topluluğu’nun paneline katıldı. En son ODTÜ’deki panele ona yakın araştırma görevlisi de katıldı.
Ben bunlardan ikisine katıldım ve gözlemlerim şu yönde oldu. Emine Arslan’ın konuşmalarından öğrenciler oldukça etkileniyor. Onun yaşadıklarına oldukça şaşırıyorlar. Onun hikâyesini kendi ağzından dinleyenler ona oldukça saygı duymaya başlıyorlar ve ona hayranlık besliyorlar. Panelden sonra onu yalnız bırakmayacaklarını söyleyenler ve onu idol kabul edenler bile oluyor. Bunu açıkça ifade edemeyen birçok insan var bu şekilde. Emine Arslan’ın konuşmaları bir kıyaslama yapmak gibi olmasın ama diğer panelistlerden çok daha fazla alkış topluyor. Emine Arslan sadece bir Desa direnişçisi olmasının ötesinde ezilenlerin sesi ve simgesi haline dönüştü. Emine Arslan gittiği panellerde kendini anlattıktan sonra öğrencilere örgütlenme çağrısı yapmayı da ihmal etmiyor. Öğrenciler oldukça feyz alıyorlar. Emine Arslan birçokları için esin kaynağı olmaya devam ediyor.

Emine abla Desa direnişinde öne çıktı. Ancak Düzce’de de direnen çok sayıda kadın olduğunu biliyoruz. Onların sürece yaklaşımları, yaşadıkları sıkıntılar nelerdir?
Evet. Aynı şekilde Düzce’de de Emineler var. Düzce’deki üyelerimizin büyük çoğunluğu kadın. Ve orada da direnişi yönlendiren ve öne çıkanlara baktığımızda aralarında erkek direnişçiler de olmasına karşın yine kadın direnişçiler daha ilgili ve istekliler. Onların hikâyesi Emine Arslan’dan kesinlikle farklı değil. Aynı sorunlar çerçevesinde örgütlenme düşüncesi ortaya çıktı zaten.
Oradaki üyelerimiz ilk başta büyük zorluklara katlanmak zorunda kaldılar. Jandarma baskısı, aile baskısına rağmen direnişe devam ettiler. Defalarca gözaltına alındılar. Bu oldukça garipsendi Düzce halkı tarafından. Muhafazakar bir ilde genel olarak kadınların özellikle kapalı kadınların gözaltına alınması pek beklenmeyen bir şeydi.
Oradaki üyelerimiz aile baskısına rağmen de mücadele ediyorlar. Fiziki şiddete maruz kaldıkları halde mücadeleye devam ediyorlar. Direnişi sahipleniyorlar. Onlar da kendilerini göstermeye çalışıyorlar, çeşitli eylemlere katılarak seslerini kamuoyuna duyurmaya çalışıyorlar. Emine Arslan gittiği panellerde sadece kendisini değil Düzce’deki arkadaşlarından da bahsediyor. Biz de aynı şekilde bu konuda Düzce’deki üyelerimizi kamuoyuna göstermeye çalışıyoruz. Bunda yaşadıkları ilin farklılığını ve İstanbul’un yarattığı avantajları göz ardı etmemek gerekiyor.
Genel olarak işçi hareketindeki gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz? Gençlere iletmek istediğiniz mesaj var mı?Son süreçte özellikle özel sektörde sendikalar örgütlenme çalışmalarına hız verdi. Ancak sendikalar çok az bir yol alabildi. Türkiye’de AKP dönemi başladığından beri % 8’ler seviyesinde olan sendikalı işçi sayısı bugün % 5’lere düştü. Özel sektörde örgütlenmek için sendikalar oldukça büyük bir dirençle karşılaşıyor. Özellikle deri patronları bu konuda çok daha acımasız oluyorlar. Sendikanın girmemesi için fabrikalarının kapanmasına dahi göz yumuyorlar. Son süreçte birçok iş kolunda grevler ve direnişler söz konusu. Bunun en önemli nedenleri arasında sendikaların az da olsa örgütlenme çalışmalarına yönelmesinin etkisi var.
Birçok iş kolunda işçiler çok acımasız bir şekilde çalıştırılıyor. Birçok işkolunda sendikalaşma talebi sendika talebi daha da belirginleşmeye de başladı. İşçiler ülkenin son 6.5 yıllık kesintisiz ekonomik büyüme döneminde kendileri lehine bir kazanım elde edemediler. Sömürü daha fazla yoğunlaştı. Ekonomik koşulların ve çalışma koşullarının giderek kötüye gidişi işçilerin örgütlenerek sosyal ve ekonomik hakları doğrultusunda mücadeleye yaklaştırdı. Şu anda birçok sendikanın birçok iş yerinde ortaya çıkan sendika talebine yetişmesi bile zor görünüyor. Bizim sendikamıza da bazı iş yerlerinden işçilerin sendika talebi geliyor ama gücümüzün yetebildiği oranda mücadele ediyor oluşumuz da bir gerçek.
Özellikle üniversite gençliğine iletmek istedim mesajlar var. Direnişlerin olduğu yerlerin genel olarak büyük şehirler olduğu gözüküyor. Öncelikle şunu önemsiyoruz. Üniversite gençliğin demokratik hakları için mücadelesini işçi sınıfının demokratik mücadelesiyle birleştirmek önemli. İstanbul özellikle direnişlerin yoğunlukta olduğu bir bölge. Direnişteki işçilerin ihtiyaç duyduğu en önemli şey kendilerine destek sunulması ve ziyaret edilmeleridir. Bu destek ve ziyaretler direnişi büyütür. Bu aynı zamanda işçinin öğrenciyi anlamasına, öğrencinin de işçiyi anlamasına olanak sağlar.
Bu süreç devrimci öğrencinin proleterleşmesini de hızlandırır. Bugün birçok direniş, grev ve fabrika işgalleri gündemde. Öğrencilerin bu süreçten öğrenecekleri çok şey var. Üniversite gençliğinin toplumun sorunlarından kopartılmaya, yabancılaştırılmaya çalışıldığı bir dönemde bu çalışmalar oldukça önemli. Üniversitelerde demokratik mücadele yürüten öğrenci dostlarımıza bu noktada bir çağrı yapmak istiyorum. Üniversitelerin sermayenin denetimine sokulmasına, toplumsal sorunlardan uzaklaştırılmasına karşı mücadele etmek de bir o kadar önemli. Buna karşı söylemlerin ötesine geçip toplumsal sorunları, işçi sınıfının sorunlarını üniversite kapılarından içeri taşımak, üniversiteleri halkın sorunlarından koparmama anlayışıyla hayatın gerçek sorunlarıyla buluşturup, üniversitelerde işçilerin mücadelesine destek amaçlı çalışmalar yapılması ve gündemleştirilmesi keza Emine Arslan’ın üniversitelerdeki çalışmalara katılması bu noktada oldukça anlamlı.

Teşekkürler.

Hiç yorum yok: